tarafından ÖZLEM Çarş. Nis. 30, 2008 4:29 pm
Ben annemin gözleriyim onun için yaşıyorum
Meşhur kahkahasıyla 'Avrupa Yakası'nın en beğenilen oyuncularından Vural Çelik nam-ı diğer Kubi, gözleri görmeyen annesiyle yaşıyor. Görmediği halde çalışıp çocuklarını büyüten anne Cemile Çelik, oyuncunun en değerli varlığı.
Annem fabrikada çıkan öğle yemeğini yemez bize getirirdi
Askerlikten sonraki dönemim hızlı geçti. Annemi üzdüm biraz o zamanlar... Sabahlara kadar gezmeler, içki içmeler falan... Şimdi mecbur kalmadıkça gece hiç bir yere çıkmıyorum. Evim benim mabedim.
- Gözlerinizi nasıl kaybettiniz?
- Cemile Çelik: 20 yaşlarındaydım, doktor "Tavuk karası ama gözlüğün zamanı geçmiş" dedi. Sonra zamanla daha az görmeye başladım ve 1973'te Vural doğduktan birkaç yıl sonra gözlerimi tamamen kaybettim.
- Hiç tedavisi yok muydu?
- Birkaç yıl önce Vural yine doktora götürdü ama şu an için tedavisi yok. Hücre nakli üzerinde çalışıyorlarmış yurtdışında, o yapılabilirse belki... Ama ben böyle çok mutluyum, hiç şikayetçi değilim halimden.
- Vural Çelik: Tavuk karası maalesef böyle bir şey. 10 numara gözü 0'a düşürebiliyorlar ama bu bir retina hastalığı olduğu için bir şey yapılamıyor. Ben annemin görebilmesini, telefon ettiğimde "Oğlum pazardayım, alışveriş yapıyorum" demesini çok isterdim. Ama ne yazık ki tek başına sokağa çıkması mümkün değil.
- C.Ç: Ben alıştım. Evde oğluma yemek pişirebiliyor, ütüsünü bile yapıyorum. El becerisi isteyen her işi yaparım. Bunu nasıl yaptığımı sorsanız, inanın size anlatamam. Allah'ın verdiği bir güç herhalde...
BABAM BİZİ TERKETTİ
- Görmemenize rağmen çalışıp çocuklarınıza da bakmışsınız. Neden çalışmak zorunda kaldınız?
- C.Ç: Vural'ın babası bizi terketmişti. Çocuklarım küçüktü o zaman. Vural 11, kızım Kadriye 9 yaşındaydı. Ben de 36.
- Neden terketmişti sizi?
- C.Ç: Başka bir kadın yüzünden.
- Siz de çocuklara bakmak için iş aramaya başladınız...
- C.Ç: Evet, Bayrampaşa İş ve İşçi Bulma Kurumu'na gittim. Bir tanıdık engellilere iş bulduklarını söylemişti. Gittim, "Ben çalışıp çocuklarıma bakmak zorundayım. Bakkala borç yazdırarak doyuruyorum onları, ne olur bana yardımcı olun" dedim. Onlar da sağolsun, bana bir fisto fabrikasında iş buldular. Her zaman duacıyım, benim hayatımı kurtardılar. Yedi yıl çalıştım, sonra malulen emekli oldum.
- Ne iş yapıyordunuz peki, rahat mıydınız?
- C.Ç: Açıkcası ilk gittiğimde çok korktum, "Ya işimi düzgün yapamazsam, ya beni hor görürlerse" diye... Hiç unutmam ilk hafta geceleri hep ağladım korkumdan. Ama hiç öyle olmadı, çok güzel arkadaşlarım oldu, çok rahat çalıştım. Makinelerde fisto kesilir, rulo halinde sarılırdı. Ben de onların iple başını bağlayıp makasla keser ve 50'şer 50'şer dizerdim. Başkası bir posta mal yaparken ben ikinci postayı bitirirdim. Ustabaşım dermiş ki "O kadın görmeyen gözleriyle ne kadar iş yapıyor, siz hala bitiremediniz!" (Gülüyor)
- V.Ç: Annem çok meşakattliydi, çok çalışırdı. İnanın öğlen verilen yemeği yemez, akşam bize getirirdi. Biz tavuğu ayda bir görürdük. Geçen sabah konuşuyorduk, "Biz o günleri nasıl atlatmışız" diye. 100 gr. peynir, 100 gr. zeytin ve iki yumurta alırdı kahvaltılık olarak.
- C.Ç: Yumurtanın birini oğluma, birini kızıma alır, kendim yemezdim. Öğlenleri fabrikada işte çıkan çorbayı içer, yemeği de ekmeğin arasına koyar getirirdim. Çocuklar yemediğimi anlamasın diye de "Bize çıkmadan da akşam yemeği veriyorlar" derdim. Böyle böyle idare ettik işte, çok şükür bugünlere geldik.
- V.Ç: Öyle yapardı gerçekten... Bir de bizim meşhur ekmek makarnamız vardı. Ay sonlarına doğru para bitince yapardı annem. Ekmeklerin üzerine salçalı su yapıp dökerdi. Biz de afiyetle yerdik. Şimdi arada anneme "Bir ekmek makarnası yapalım mı?" diyorum.
- Peki siz babanızı daha sonra görmediniz mi, arayıp sormadı mı hiç?
- V.Ç: Yıllar sonra bir kere görüşmek istedi ama ben kabul etmedim. Cenazesine bile gitmedim. Gözleri görmeyen bir kadını ve iki çocuğunu, genç bir kadına tercih edip giden bir adamı kim affeder? Üstelik bunların sonu ne olur, kötü yola mı düşerler, bunları hiç düşünmeden... Bunu hiçbir vicdan affetmez ve ona "Baba" diyemez.
- C.Ç: Öyle deme yavrum, rahmetlinin arkasından...
- V.Ç: Rahmetine bir şey demiyorum anne.. Ama böyle bir kadın ortada bırakılır mı? İşte bu beni anneme daha da çok bağladı. Ona nasıl sahip çıkmam, nasıl bakmam? Ben annemin gözleriyim, onun için yaşıyorum. Tek istediğim Allah gecinden versin, ömrünün son gününe kadar onu gülerken görmek. Hepsi bu!
AŞK FALAN DİNLEMEM
- C.Ç (Sesi titriyor, gözleri doluyor): Allah herkese benim oğlum gibi evlat nasip etsin. Her zaman öper, koklar... Geceleri çekim uzun sürmüş, geç saate kalmışsa arar "Anne canın bir şey çekiyor mu, sana ne getireyim?" diye sorar. Yavrum çocuktu, beni sabahın 5 buçuğunda karanlıkta servise bindirirdi. Sonra uyuya kalmamak için eve dönmez, okula erken gidip kapıda beklerdi. Her akşam da servisden beni alırdı.
- Çocukken siz de çalıştınız mı?
- V.Ç: Ben 7-8 yaşımdan beri çalışıyorum. Babam varken de maddi durumumuz iyi değildi, kahvede çalışırdı babam. Ben de okul çıkışı su satardım, sakız satardım. Bir ara ayakkabı boyadım. Sonra bizim mahallede bir nalbur vardı, Seyfettin abi, o beni işe aldı. Liseye kadar onun yanında çalıştım.
- C.Ç: Aslında anlatılacak bir hayat değil bizimkisi, çok zorluklar yaşadık. Ama kimsenin hiçbir kuruşuna tenezzül etmedik. Allah bana böyle bir evlat verdi ya, ben çektiğim acıların hepsini unuttum. Benim mükafatım da evlatlarım oldu.
- Peki diyelim günün birinde evlenmek istediniz, annenizi bırakabilecek misiniz?
- V.Ç: Kesinlikle bu mümkün değil. Ancak anneme layık, onu sevecek bir kadın olursa aynı çatı altında yaşayabiliriz. Dünyanın tüm nimetleri de önüme serilse bunu yapmam. Beni bu günlere getiren de annemin sevgisi zaten. Yoksa ben o renkli, şatafatlı dünyaya özenip bana ve mesleğime zarar getirecek şeyler yapabilirdim. Annemin bana emanet olması, benim her türlü kötülükten uzak durmamı sağladı.
- Ya aşık olursanız ve sevdiğiniz kadın birlikte yaşamak istemezse..?
- V.Ç: Yok, aşk falan dinlemem. Benim şartlarım böyle... Beni gerçekten seven insan, annemi de sevecektir zaten. İstemezse ben de onu sevemem.
- Şimdi ünlü oldunuz, daha renkli bir hayatın içindesiniz. Gece hayatınız hiç yok mu, çekimden çıkıp eve mi geliyorsunuz hep?
- V.Ç: Benim askerlikten sonraki dönemim biraz hızlı geçti. Doğu'da askerlik yaptım, zor günlerdi. Annemi biraz üzdüm o zamanlar, sabahlara kadar içki içmeler falan... Bu beni çok yordu. İki yıldan beri alkol almıyorum. Çok nadiren bir kadeh şarap belki. Evim benim mabedim, mecbur kalmadıkça hiçbir yere çıkmıyorum.
İlknur K. AKMAN