tarafından zynpocean C.tesi Nis. 05, 2008 10:30 pm
Hamiyet: Ağbiceğizim kırk yılın başında bi Antep’tan İstanbul’a geldik. Sen de aldın parka getirdin ya! Keşkem Makbule’yi getirseydik, yavruceğizim iki okşizen alırdı şurda, arabasıylan sürüye sürüye..
Tahsin: Dur be kardeşim, zaten heyecanlıyım ensemde boza pişirme. Oturalım şurda bekleyelim işte.
Hamiyet: Bursalı kız gelicek mi?
Tahsin: İnşallah. Tahkik ettirdim, burda tatildelermiş. Bir haftadır, kız kardeşiyle gelip şurda oturuyolar, ben de ağzı açık ayran budalası gibi seyrediyorum. İki defa gittim konuştum, beceremedim. Ama senin sayende olucak bu iş.
Hamiyet: İşşalah. Güzel mi maşallah?
Tahsin: Güzel, zarif. Audrey Hepburn gibi.
Hamiyet: Sıska mı? Amaaan, sıskalardan korkuciksin anacım.
Tahsin: Hamiyet, çok konuşma. Planımızı anladın di mi?
Hamiyet: Anladım da biraz korktum. Bi kaza çıkmasın ağbiceğizim?
Tahsin: Çıkmaz çıkmaz sen dediğimi yap. Aaah ge-ge-geldiler! (İffet önde kırıta kırıta yürümektedir, arkasında da Mefaret vardır.) Amannn!
(Hamiyet, İffet’i keser.)
Tahsin: Bakıyo mu?
Hamiyet: Bakıyo.
Tahsin: Na-napıyosun? Bakma, anliycaklar!
Hamiyet: E bakıyo mu diyosun ağğbi bakmadan nası görcem? Bana bak sen gene kekelemeye başladın ha. Heyecanlandın. Sakin dur ağbiceğizim.
Mefaret: Ablaa, seninki yine burda.
İffet: Hıı, hoş çocuk.
Aslı: Ay ne çocuğu ya? Kazık kadar adam. Otuz beş falan var, dede gibi bi şey yani.
İffet: Ayol otuzbeşte dede olur mu? Bakıyo mu?
Mefaret: Ne biliym ben?
İffet: Baksana kız!
Mefaret: Bakıyoo
(İffet eteklerini toplayarak yere oturur.)
Tahsin: Za-za-zarafete bak!
Hamiyet: Naapçaz şimdi ağbi?
Tahsin: Acele etme zaten heyecanlandım.
Hamiyet: Abiceğizim, sen bu kıza iki kere arkadaşlık teklif etmişsin. Kabul etmemiş. Pek de sıska… Bence sen bu işten vazgeeç… Bırak peşini.
Tahsin: Du-dur yahu! Saçma sapan konuşma. Be-be-ben bu işe ba-ba-ba….
Hamiyet: Başladın?
Tahsin: Ba-baş koydum! Hadi Hamiyet!
Hamiyet: İiyii… Bisssmillah (İffetlere doğru seslenir) Heeey, kardeş hayırlı günler
Mefaret: Bu kim ya?
İffet: Suus Mefaret. İyi günleeer..
Hamiyet: Nasılsınız inşallah?
İffet: Çok teşekkür ederiz, siz nasılsınız?
Tahsin: Davran Hamiyet!
(Hamiyet ayağa kalkıp yanlarına gider…)
Hamiyet: Benim de şimdi aklıma geldi. Yanımızda şey var, tavuk göğsü var, siz de alır mısınız? İkram olaraktan…
Mefaret: Biz yabancılardan yiyecek almıyoruz.
İffet: Suuus Mefaret!
Mefaret: Ya kızım babam dedi ya ilaç milaç atıyolarmış salak!
İffet: Aaay sen ne biçim hippisin böyle?! Aaah çok teşekkür ederiz çok zarifsiniz. Biz de size meyve ikram edelim buyurun efendim.
Hamiyet: Aliym, aliym tabii ne güzel ah ah ah o zaman tanışalım Hamiyet ben
İffet: Ben de İffet, müşerref oldum. Bu da kız kardeşim Mefaret.
Mefaret: Barış!
Hamiyet: Kim canım?
İffet: O da müşerref oldu!
Hamiyet: İyi, o zaman ben de sizinle ağabeymi tanıştıriym.
Mefaret: Sağlam ayakkabı değil bunlaaar…
İffet: Aaay sus Mefaret!
Mefaret: Adama bak getire getire tavuk göğsü getirmiş.
Hamiyet: Gelsene ağabeycim hadi tanışıcaksın…
Tahsin: Çok he-heyecanlandım, fena oldum ben!
Hamiyet: Hadi yaa ayıp oluyo hadi kalk!
Hamiyet: Efeendiim, bu da ağabeysim Tahsin.
Tahsin: Gö-gö-göğüsler çok güzel.
Mefaret: Neee?!
İffet: Ne dediniz?!
Hamiyet: Aaağbiii!
Tahsin: Ta-tavuk göğüsleri demek istiyorum. Çok güzel. Afiyet olsun.
İffet: Sağolun efendim.
Hamiyet: Sütçüoğlu Muhallebicileri ağabeysimindir de.
İffet: Öyle mi? Elinize sağlık, pek de leziz görünüyor.
Hamiyet: Ağabeysimin pilli radyosu var da, müzik dinleriz diyerekten getirdik.
İffet: Ne kadar güzel, böyle ufacık yeni icatlar çıktı diy mi?
(Tahsin radyoyu açar, müzik başlar…)
İffet: Ay ne güzel çalıyo ayol…
(Rüyalar gerçek olsa, seni hergün görürdüm…)
Hamiyet: Haa, ağabeysimde televizyon da var.
İffet: Aa, ne hoş.
Hamiyet: Hem de ….. marka.
(Tahsin Hamiyet’e imalı imalı öksürmektedir.)
Mefaret: Hasta bu yaa, sürekli öksürüyo.
Hamiyet: İffet Hanım, şimdi şöyle bi durum var. Madem ahbap olduk, ağabeysim sizinle bi şey konuşmak istiyo.
İffet: (gülümseyerek) Buyrun.
Tahsin: Ef-efendim…
İffet: Buyurun efendim.
(Hamiyet arkadan sufle vermektedir.)
Hamiyet: Acaba sizinle arkadaşlık yapabilir miyiz?
Tahsin: Acaba sizinle arr-arr…
Mefaret: Anlaşılmıyo ki ne dediği.
Tahsin: Acaba sizinle ar-arkadaşlık…
Hamiyet: Niyetim ciddi de.
Tahsin: Ni-ni-yet…
Mefaret: Niye burdayız, hadi gidelim abla ya…
Tahsin: Acc-acab-aay-aa…
Mefaret: Bildiğin kekeme bu ya!
Tahsin: Sus bee koca burun!
Mefaret: Aaa!
Tahsin: Afedersiniz ama geldiğimden beri bu kız kardeşiniz beni kötüleyip duruyor. Farkındayım. Neden bu böyle kuzum?
İffet: O başına buyruktur efendim biraz. Ailenin çok bilmişi.
Tahsin: Allah çoluğu çocuğu benzetmesin.
İffet: Nasıııl? Hangi çoluk çocuuuk?
Hamiyet: Hadi ağbi, ağzından kaçırdın. Niyetim ciddi, münasip bir arkadaşlık devresinin akabinde, desdi izdivacınıza talibim de.
Tahsin: Mü-münasıp bir izdivacın desdi aka-akabinde arzumalumat bakımından arkadaşınız olmayı arz etmek… Ağzımdan kaçırdım. Saygılarımla arz ederim.
Mefaret: Ne diyo ya?
İffet: Ben anladın efendim, ne dediğinizi. Niyetiniz ciddi, fakat bundan önce de müteaddit defalar söylediğim gibi, benim Bursa’da avukat bir sözlüm var.
Mefaret: Ayrıca da daha yakışıklı.
Tahsin: Ooof bee aaa! İffet Hanım, kardeşiniz hiç size benzemiyor.
İffet: Maalesef, benzemez efendim. Maşallah o, böyle sulak bi yerde büyüdü. Haahhaa
Tahsin: İlaaahi… Siz daha güzelsiniz. Minyon…
İffet: Teveccühünüz.
Tahsin: İstirham ederim, yarın bana burda bi radevu verin. Biraz sohbet ederiz… Yahut, Emirgan’a gider çay filan içeriz.
İffet: Tahsin beycim, daha önce de söylediğim gibi benim Bursa’da avukat bir sözlüm var.
Hamiyet: Dedim ben yaa!
Tahsin: Siz lütfen unutun o adamı! Vallahi peşine düşer vurdururum onu!
İffet: Aaaa!
Mefaret: Nası vurduruyosun dağ başı mı burası yaa?!
İffet: Suuss Mefaret!
Tahsin: Onu vurduramazsam kendimi vururum! Hamiyeeet!
Hamiyet: Efendim aağğbi?
Tahsin: Ver silahımı!
Hamiyet: Aaağğh, yapma, kıyma kendine aağbii!
Tahsin: Kıyarım, ver tabancayı!
Hamiyet: Al o zaman!
(İffet ve Mefaret bağırışırlar.)
İffet: Aaay napıyosun hemşire?!
Hamiyet: Anacım koymuş bi kere kafasına.
İffet: Neyi? Silahı mı?
Hamiyet: Yook yok seni!
Tahsin: İffet Hanım, sözlünüzü derhal bırakıp bana randevu vermezseniz, kendimi şuracıkta öldürürüm.
İffet: Aaay! Sakın haa!
Tahsin: Bakın tetiği çekiyorum!
İffet: Ay vurucak ayol kendini! Aaay tamam tamaaam, yarın size randevu veriyorum Tahsin Bey!
Tahsin: Söz mü?
İffet: Söz, söz.
Tahsin: O zaman, yarın burda bu saatte buluşmak ümidiyle İffet Hanım…
İffet: Tamam, hay Allah peki…
Hamiyet: Hadi hayırlısı!
Mefaret: Ay ne acayipsin abla ya? Tanımadığın etmediği adama randevüler, bilmem neler…
İffet: Salak mısın kızım? Ben onu çoktan tahkik ettirdim bile… Sütçüoğlu muhallebicilerinin sahibi. İstanbul’da üç tane şubesi var. Varlıklıymış, çok da efendi bi adam.
Mefaret: Ama senden büyük…
İffet: Daha iyii… Böyle olgun adamlar kıymet bilir akıllım!
Mefaret: Yalnız biraz aklından zoru vardı onun ha… Öyle kafasına silah dayamalar falan…
İffet: Aaa, oyuncak tabanca o. Kız kardeşiyle aklı sıra beni kandırıcaklar. E bu kadar uğraştığına göre demek ki çok beğeniyo beni. Yok yok, münasiptir bu adam. Pek yakında, nezih bir semte, diker bir apartman, bir dairesinde biz otururuz. İki çocuk doğururum biri kız biri oğlan, ondan sonra geel keyfim geel! Haahaaay! Ay naapıcam ben Bursa’da? Çok sıkıcı.
Mefaret: Sen bütün bunları düşündün mü?
İffet: Elbette. Bir haftadır niye hergün bu parka geliyoruz sanıyosun? Adamın muhallebicisi şu köşede.
Mefaret: E avukat sözlün?!
İffet: Aman boşver onu. Cimrinin teki. Hiç sevmem cimri adam. Allah korusun. Erkek dediğin eli açık olucak. Öyle üç kuruş beş kuruş hesabı yapmiycak.
Mefaret: Acayipsin. Peki madem bu kadar niyetin vardı, niye bir haftadır hayır diyosun?
İffet: Naz yapıcaksın hayatta. Bak şimdi iyice kıymete bindim. Becerikli olucaksın bu hayatta…