Yeni

Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Yeni Yeni'den


    eklem hastalıkları

    sevgi sihirbazı
    sevgi sihirbazı
    Admin
    Admin


    Kadın
    Mesaj Sayısı : 3524
    Nerden : izmir
    Ruhsal Durumum: : eklem hastalıkları Keyifliqs5
    Durumum: : eklem hastalıkları Mesgulrc6
    Katılımı : :
    eklem hastalıkları Left_bar_bleue100 / 100100 / 100eklem hastalıkları Right_bar_bleue

    Takımı : eklem hastalıkları Besiktas
    Kayıt tarihi : 21/02/08

    eklem hastalıkları Empty eklem hastalıkları

    Mesaj tarafından sevgi sihirbazı Paz Şub. 24, 2008 12:37 pm

    ROMATİZMA
    Vücudumuzun hareket etmesini sağlayan kaslar, kemikler, eklemler ve bu yapıları birleştiren bağlarda ön planda ağrı ve hareket kısıtlılığına bazen de şişlik ve şekil bozukluğuna neden olan hastalıklara genel olarak romatizma adı verilmektedir.

    Romatizma tek bir hastalık değildir. 200'e yakın hastalık bu sınıfa girer. Eklem romatizmaları (osteoartrit, romatoid artrit), yumuşak doku romatizmaları (fibromiyalji, boyun ağrısı, bel ağrısı) ve kemik erimesi (osteoporoz) bunlar arasında en sık görülenleridir.

    Romatizmal hastalıklar genel olarak kadınlarda daha sık görülmekte ve yaş ilerledikçe sıklığı artmaktadır.

    Bununla birlikte erkeklerde daha sık görülen (gut, ankilozan spondilit) ya da ön planda gençlerde görülen (örnek: sistemik lupus eritematozus) hastalıklar da vardır. Romatizmal hastalıklar çocukluk çağında da görülebilir.

    Romatizmal hastalıkların önemli bir bölümünün kesin nedeni bilinmemektedir.

    Çoğunlukla bulaşıcı-mikrobik değildir.

    Kalıtsal özellikler (genetik yatkınlık) bazılarında önem taşır.

    Eklemlerdeki yükü artıran şişmanlık ya da damar yapısını bozan sigara kullanımı gibi dış etkenlerin engellenmesi romatizmalı hastalar için de yararlıdır.

    Bazı iltihaplı romatizmal hastalıklar kas-iskelet sistemi dışında derimizi (kızarıklık, döküntü), iç organlarımızı (akciğer, böbrek, beyin vb.) etkileyebilir.

    Bütün sağlık sorunlarında olduğu gibi romatizmal hastalıklarda da en uygun tedavinin yapılabilmesi için ilk aşamada hastalığa doğru teşhisin konulması gereklidir. Romatizmal hastalıklara özellikle erken dönemde teşhis konulması güç olabilir ve hastanın bir süre konunun uzmanı tarafından tetkik edilmesi ve izlenmesi gerekebilir. Romatizmal hastalıkların belirtileri zaman içinde değişiklik gösterebilir.

    Romatizmal hastalığı olan her hasta için kişisel bir tedavi planı yapılması gerekir. Başka bir hasta için yararlı olan ilaçlar ya da tedavi girişimleri sizin için uygun olmayabilir. Doktorunuz tarafından önerilmeyen tedavileri uygulamanız sizin için yararsız ve tehlikeli olabilir, uygun tedavinin yapılması gecikebilir.

    Romatizmal hastalıkların bir bölümünde hastalık çok uzun süre devam edebilir. Bu hastalıklara müzmin (kronik) hastalıklar denir. Bu durumda tedavininin de uzun süreceğini ve verilen ilaçların hekim kontrolünde sürekli alınması gerektiğini unutmayınız. Yapılan tedaviler hastalığı tamamen yok etmese dahi günlük yaşamınızın ağrısız ve rahat olmasını sağlamayı amaçlamaktadır.

    Romatizmalı hastaların hastalıkları ve kullandıkları ilaçlar konusunda bilgi edinmeleri yaşamlarını olumlu yönde etkiler. Kullanılacak ilaçların olası bilinmesi yararlıdır.

    Romatizmal Hastalıklarda Tedavi

    Romatizmal hastalığın tedavisi hastalığa ve hastaya göre değişir, her hastaya kişisel bir tedavi planı yapılması gerekir. Doktor tarafından önerilmeyen tedaviler yararsız ve tehlikeli olabilir, uygun tedavinin yapılması gecikebilir hatta hastalığın ilerlemesine neden olabilir.

    Romatizmal hastalıklarda da en uygun tedavinin yapılabilmesi için hastalığa erken ve doğru teşhisin konulması gereklidir. Romatizmal hastalıklara erken dönemde teşhis konulması güç olabilir ve hastanın bir süre konunun uzmanı tarafından tetkik edilmesi ve izlenmesi gerekebilir. Romatizmal hastalıkların belirtileri zaman içinde değişiklik gösterebilir. Şikayetin olmadığı veya çok azaldığı dönemleri hastalığın alevlenip şikayetlerin arttığı dönemler izler.

    Romatizmal hastalıkların bir bölümü çok uzun süre devam edebilir, bazılarının tedavisi uzun sürebilir ve zordur. Bu hastalıklara müzmin (kronik) hastalıklar denir. Bu hastalara tedavi de verilen ilaçlar ve fizik tedavilerin doktor kontrolünde sürekli alması gereklidir. Yapılan tedaviler hastalığı tamamen yok etmese dahi hastalığın ilerlemesini önleyerek günlük yaşamın ağrısız ve rahat olmasını sağlamayı amaçlamaktadır.

    Eklemlerdeki yükü artıran fazla kiloların verilmesi, doktor tarafından önerilen egzersizlerin düzenli yapılması veya damar yapısını bozan sigara kullanımının bırakılması bazı romatizmalı hastalar için çok önemlidir.

    Romatizmalı hastaların hastalıkları, kullandıkları ilaçlar ve ilaçların olası yan etkilerini bilmesi hasta açısından çok önemlidir.


    Romatizma ve Kadınlar


    Araştırmada, iltihaplı romatizmal hastalıklardan “Romatoid artrit”e bin kişiden 4’ünde rastlandığı, hastalığın kadınlarda erkeklere göre çok daha sık görüldüğü belirlendi. Araştırmacılar, gelişmiş ülkelerde bu oranın yüzde 1-2 olduğuna dikkat çekerek, bu durumun o ülkelerde yaşam süresinin daha uzun olmasıyla ilişkili olabileceğini vurguladılar.

    İncelenen bireylerde yaşamı boyunca en az bir kez bel ağrısı geçirme sıklığı yüzde 46 bulundu. Bunların yüzde 67’sinin kadın olduğu ve bel ağrısının en çok ev kadınlarında görüldüğü ortaya çıktı. Araştırmada ayrıca bel ağrısı çekenlerin yüzde 15’inin çekme, balık bağlama, akupunktur gibi alternatif yöntemlere başvurdukları, alternatif metodlara yönelenlerin çoğunluğunu da erkeklerin oluşturduğu belirlendi. Araştırmada, çok doğum yapmak ve çok sigara içmek bel ağrısıyla ilişkili bulundu.


    Romatizmanın nedeni nedir? Romatizmadan korunmak için ne yapılabilir?
    Çoğu romatizmal hastalıkta genetik yapı önem taşır. Yani bazı genlerin varlığı romatizmaya yatkınlık yaratır. Çevresel koşullar, enfeksiyon etkenleri ve bilemediğimiz bazı durumlarda, genetik olarak romatizmaya yatkın kişilerde hastalık ortaya çıkabilir. Yani romatizmal hastalıkların nedeni hala tam bilinmiyor ve önlem alabilmek gibi bir durum da söz konusu değil.

    Çocuklarda romatizma görülür mü?
    Evet. Çocukluk yaş grubuna özgü romatizma tipleri var. Çok küçük yaşlarda bile başlayabilir. Eğer erken teşhis edilip tedavi edilmezse kalıcı sakatlıklara ve gelişme geriliğine neden olabilir.
    Romatizma tedavisi ne kadar sürer? Tamamen geçer mi?
    Romatizma şeker hastalığı ve hipertansiyon gibi kronik bir hastalıktır. Bu nedenle tedavi belli bir süre değil, ömür boyudur. Hastalığın şiddetine göre zaman zaman az, zaman zaman çok ilaç kullanmak gerekebilir. Tamamen hastalığı ortadan kaldırmak mümkün olmaz ama kontrol altına alınabilir. Kontrol altındaki hastalık birden alevlenebilir, bu nedenle hiçbir yakınma olmasa dahi sürekli hekim takibi gerekir.

    Tedavide ne tür ilaçlar kullanılır, egzersizin yararı var mı?
    Tedavide romatizmanın temel etkili ilaçları ve yardımcı ilaçlar kullanılır. Temel etkili ilaçlar bağışıklık sistemi üzerine etkilidir. Düzenli hekim takibi, kan testleri takibi gerektirir. Kortizon çok sık kullandığımız, kimi zaman hayat kurtarıcı bir ilaçtır. Bu önemli ilaçların mutlaka doktor kontrolünde kullanılıp, doktor kontrolünde bırakılması gerekir. Hem hap olarak hem de iğne şeklinde ilaçlar mevcut. Son yıllarda geliştirilen ilaçlarla romatizma tedavisinde çığır açılmıştır diyebiliriz.
    Egzersiz mutlaka gerekir. Hareketleri sınırlanmış eklem ve omurganın esnekliğine kavuşması için, kas ağrılarında spazmın çözülmesi için büyük önem taşır.

    Kaplıca tedavisi romatizmaya iyi gelir mi?
    Genel olarak iltihaplı eklem romatizmalarına kaplıca ve sıcak uygulamalar iyi gelmez. Hatta aktif hastalık esnasında yakınmaları daha da artırabilir. Kireçlenmede faydası vardır. Kaplıcaya gitmeye karar vermeden önce hekim onayı alınması gerekir.
    sevgi sihirbazı
    sevgi sihirbazı
    Admin
    Admin


    Kadın
    Mesaj Sayısı : 3524
    Nerden : izmir
    Ruhsal Durumum: : eklem hastalıkları Keyifliqs5
    Durumum: : eklem hastalıkları Mesgulrc6
    Katılımı : :
    eklem hastalıkları Left_bar_bleue100 / 100100 / 100eklem hastalıkları Right_bar_bleue

    Takımı : eklem hastalıkları Besiktas
    Kayıt tarihi : 21/02/08

    eklem hastalıkları Empty ayak burkulması

    Mesaj tarafından sevgi sihirbazı Paz Şub. 24, 2008 12:40 pm

    Ayak bileğindeki bir yada daha fazla bağın kısmi yırtılması veya gerilme ve kopmasıdır.İki bağın birden zarar görmesi tek bağın yaralanmasından daha büyük bir yaralanmaya yol açar
    Nedenler:
    Ayak bileği ekleminin her iki yanından aşırı zorlanması ökçe kemiği ve ayak bileğinin normal yuvasından gelerek çıkması veya zorlanması.Eklemi yerinde tutan bağların gerilmesi bazen yırtılması.
    Riski arttıran nedenler:
    -Eski ayak bileği sakatlığı
    -Ayak bileği yan kısımlarının zorlandığı spor türleri Taekwondo futbol, basketbol, kayak gibi sporlara katılım.Uzun atlama ve yüksek atlama gibi ayak bileğini burkulmaya zorlayan branşlar.Atlayışlarda sıklıkla ayağın yan tarafına düşülür.
    -Zorlama meydana geldiği zaman ayak yan kısımlarının yer değiştirmesini önleyecek desteklerden yoksun ayakkabı kullanımı
    -Zayıf kas veya kondisyon
    -Kontak sporlara katılımlarda yetersiz bandajlama
    -Kötü zemin
    Nasıl Önlenir?
    -Spor türüne uygun kondisyon programına katılmak
    -Yarışma ve antrenmanlardan önce ısınma
    -Yarışma ve antrenmanlardan önce destek bandaj veya flaster tespiti
    -Uygun koruyucu ayakkabılar giyimi
    -Önemli ayak bileği sakatlıklarından sonra 12 ay aktiviteler süresince sağlam desteklerle ayak bileğini koruyun.

    Ayak bileği burkulması sonrası ayak bileğinde;

    Ağrı
    Şişme
    Kızarıklık, birkaç gün sonra morarma
    Dokununca hassasiyet
    Ağırlık verirken ağrı ve üzerine basamama
    Bu belirtilerden herhangi biri varsa, şiddetli olmasa bile mutlaka doktora başvurun.

    İLK MÜDAHALE

    Eğer sadece basit bir burkulma ise, ne yapacağız??
    En önemlisi o bölgeye hemen baskı uygulamaktır (soğuk uygulamasından önemli !) Ama bu özenli bir uygulama olmalı ve sadece burkulan bölgeye! Bileğin her tarafını sarıp bırakmak olmaz ! Yoksa bilek yine şişer. Şişme iç kanamadır ve bölgenin iyileşmesini çok geciktirir. Bu nedenle yumuşak bir malzeme ile (mesela bir çift çorap) bölgeye baskı uygulamalı ve o şekilde bandajlamalıdır. Bandajı ayağın altından geçirerek 8 şeklinde yapınız. Varsa bir sünger de baskı için kullanılabilir. Baskının çok sert olması gerekmez, sadece doğru bölgeye uygulanmalıdır. Ayak ilk 24 saat içinde mümkün olduğunca kalp seviyesinden daha yüksekte tutulmaya çalışılarak dinlenilmelidir. Eğer burkulma anında buz varsa onu da kullan, ama buzun kırılmış olması ve torbanın ayağın biçimini alması gerekir, çünkü baskı uygulamasını engellememelidir. Buzun etkisi basınç uygulamasının aynıdır, damarlar daralır ve kanama azalır. Buzu sakın doğrudan deri üzerine uygulama, arada bir bez bulunsun. Buza dayanabildiğin kadar dayan sonra baskı uygulamaya devam! Bu ikisini dönüşümlü olarak uygulamak en iyi sonucu verir.
    Bu süre içinde sıcaktan olabildiğince kaçın, bileğini sıcak suya sokma veya ısıtıcı kremler kullanma sakın! Alkol alma, aspirin gibi kanı sulandırıcı ilaçlar alma. En az 24 saati böyle dinlenerek geçireceksin. Eğer ağrı azalmaz, ve geceyi iyi geçiremezsen sabaha doktora gitmelisin.


    Ayak bileği yaralanmalarının büyük kısmı iyi bir muayeneye basit bir röntgen eklenmesi ile yeterli derecede değerlendirilebilir. Nadiren tomografi veya MR gerekebilir.

    Tedavi


    En sık görülen yaralanma dış bağ yırtılmalarıdır. Çok hafif olanları (grade I) dışında büyük çoğunluğuna alçı uygulanması gerekir. Alçı uygulanmayan vakalarda bağlar tam formunda iyileşemez ve ayak bileğinde sürekli burkulmalar olur. Ayak bileğinin fizyolojik öne-arkaya hareketine yuvarlak bir hareket eklenir. Bu da zamanla kireçlenmeye neden olur. Günümüzde üzerine kolaylıkla basılabilen, banyo yapılabilen, üzerine ayakkabı giyilebilen alçı teknolojileri nedeniyle risk almak son derece anlamsız hale gelmektedir. Alçı süresi yaralanmanın ağırlığına göre 3-6 haftadır. Çok ciddi olanlarda ameliyat gerekebilir.

    İç bağlar nadiren yırtılır ve büyük kısmına cerrahi müdahale gerekir. Aksi halde bağ iyileşmez ve dış bağ yırtıklarına benzer biçimde öğütücü bir hareket gelişir ve kısa süre (1-3 yıl) ciddi kireçlenmeler oluşur.

    Fibulanın ayak bileği ekleminin dış kısmındaki bölümüne dış malleol denir. Dış malleol kırıkların tek başına ve kaymamış ise 6 hafta süren bir alçı yeterlidir. Dış malleol kırıkları iç bağ yırtığı ile birlikteyse kısa süreli bir çıkık oluşur . Çekilen filmlerde çıkık yerine oturmuş olarak görülse bile operasyon mutlaka gerekir.

    Tibianın eklemin iç desteğini oluşturan kemik çıkıntısın iç malleol denir. Buranın kırıklarının büyük çoğunluğu ameliyatı gerektirir.

    Zamanında tedavi edilmeyen bağ yaralanmalarına ait problemlerde rekonstriksiyon ameliyatları gerekebilir.
    sevgi sihirbazı
    sevgi sihirbazı
    Admin
    Admin


    Kadın
    Mesaj Sayısı : 3524
    Nerden : izmir
    Ruhsal Durumum: : eklem hastalıkları Keyifliqs5
    Durumum: : eklem hastalıkları Mesgulrc6
    Katılımı : :
    eklem hastalıkları Left_bar_bleue100 / 100100 / 100eklem hastalıkları Right_bar_bleue

    Takımı : eklem hastalıkları Besiktas
    Kayıt tarihi : 21/02/08

    eklem hastalıkları Empty çıkıklar

    Mesaj tarafından sevgi sihirbazı Paz Şub. 24, 2008 12:41 pm

    Bir eklemi oluşturan kemiklerden bir veya hepsinin birbiri üzerinde yer değiştirerek normal eklem ilişkisinin değişmesine "ÇIKIK"denir.
    Çıkık ile eklem kapsülü denen eklemi çevreleyen zar bağları da yırtılabilir. Bu ise sık sık çıkıklara, burkulmalara yol açar. Çıkık olan eklemde ağrı, şişlik, hareket sınırlılığı vardır. Çıkık eklemi bükme ile eklemin tekrar eski çıkık durumuna geldiği görülür.

    Dikkat Edilecekler
    -Çıkık olan eklemi yerine koymaya çalışmayınız.
    -Kırıkta olduğu gibi çıkık eklemi bir şekilde tespit ediniz.
    -Çıkıktan şüphelendiğiniz zaman eklemde ve onun yanındaki kemiklerde kırığın, eklem bağında yırtığın da olabileceğini unutmayınız.

    Yapılması gerekenler
    -Çıkık eklem üzerinde yarım saat havluya sarılı buz torbası koyunuz.
    -Kalp seviyesinin üzerinde tutunuz.
    -En yakın sağlık merkezine götürünüz.


    Tekrarlayan Omuz Çıkıkları

    İlk omuz çıkığı genellikle oldukça büyük bir travmayla olur. Yeterli tedavi olmuş veya olmamış kişilerde ikinci ve sonraki çıkıklar şaşırtıcı derecede kolay olabilir. İlk çıkık sonrası tedavi kurallarına uygun yapılmış bile olsa yeniden çıkma olasılığı vardır. Özellikle ilk çıkık 20 yaş altında olmuşsa % 80 nin üzerinde yeniden çıkık olasılığı vardır. 40 yaş sonrası ilk omuz çıkığı geçiren hastalarda tekrarlayıcı çıkık oranı %20 lere iner.

    İlk çıkık sırasında omuz sabitliğini sağlayan dokuların bir kısmının iyileşememesi yeniden çıkığa neden olur. Bunlardan en sık görüleni labrum denen kıkırdak desteğin kemiğe yapışma yerinden ayrılmasıdır. (omuz anatomisine bakınız) Ayrıca omuz kapsülündeki gevşemede ana nedenlerdendir. Ayrıca humerus kemiğinin başındaki defektlerde sorumlu tutulmaktadır. Bu problemlerin onarıldığı cerrahi müdahaleler sonrası bile yeniden çıkıklar görülebilmektedir.

    Tekrarlayan çıkıklar omuz ekleminde bozulma ve kireçlenmelere neden olurken omuz çevresi adele ve tendonlarda kalıcı hasarlar oluşturabilir. Ayrıca beklenmeyen zamanlarda oluşan omuz çıkıkları ek sakatlıklara da neden olur. Bütün bu nedenlerle tekrarlayan omuz çıkıklarında cerrahi tedavi önerilir.

    Tedavi yöntemleri

    Değişik cerrahi tipleri vardır. Bunların her birinin avantaj ve dezavantajları vardır. Bir cerrahiden beklenen özellikler şunlardır;
    1. Düşük nüks oranı
    2. Düşük komplikasyon oranı
    3. Düşük yeniden operasyon oranı
    4. İleride artrit olasılığı düşük
    5. Hareket kısıtlılığı yapmayan
    6. Eklem içinin görülmesine izin veren
    7. Yeniden çıkığa neden olan problemlerin giderildiği
    8. Vakaların büyük çoğunluğuna uygulanabilen olması.
    Genelde artroskobik % 80, açık operasyonlar ile % 85 ler civarında başarı sağlamaktadırlar. Artroskobik cerrahi omuzda oldukça az cerrah tarafından yapılabilmektedir. Teknik olarak oldukça zor ve özel bir eğitim gerektiren bir tekniktir.

    Biz İstanbul Ortopedi grubu olarak tekrarlayıcı omuz çıkıklarında artroskobik cerrahiyi tercih ediyoruz. (Bkz: omuzda artoskobik cerrahi). Klasik travmatik öne çıkıklarda güncel tedaviler oldukça etkilidir. Başarı oranı iyi ellerde %90 dır.
    Başarısız ilk cerrahiler sonrası yeniden cerrahi müdahale gerekebilir. Burada seçilecek yönteme başarısızlık nedeninin iyi analiz edilmesi ile karar verilmelidir.
    sevgi sihirbazı
    sevgi sihirbazı
    Admin
    Admin


    Kadın
    Mesaj Sayısı : 3524
    Nerden : izmir
    Ruhsal Durumum: : eklem hastalıkları Keyifliqs5
    Durumum: : eklem hastalıkları Mesgulrc6
    Katılımı : :
    eklem hastalıkları Left_bar_bleue100 / 100100 / 100eklem hastalıkları Right_bar_bleue

    Takımı : eklem hastalıkları Besiktas
    Kayıt tarihi : 21/02/08

    eklem hastalıkları Empty bel fıtığı

    Mesaj tarafından sevgi sihirbazı Paz Şub. 24, 2008 12:42 pm

    Belimizde 5 adet omur kemiği vardır. Bu kemikler arasında da disk adı verilen kıkırdaklar bulunur. Disk, özel bir bağ dokusu organıdır ve omurganın dayanıklılığına, hareketliliğine ve zorlamalara karşı dirençli olmasına, omurgaya uygulanan şok şeklindeki darbelerin emilmesine ve kuvvetin çevre dokulara dengeli bir şekilde dağılmasına hizmet eder.
    Bel fıtığı, beldeki omur kemikleri arasında bulunan ve adeta bir amortisör gibi görev yapan bu disklerin fıtıklaşması sonucu ortaya çıkan bir rahatsızlıktır. Disklerin iç kısmında nükleus pulpozus denen jöle kıvamında yumuşak bir bölüm, bunun dışında anulus fibrozus adı verilen daha sert bir fibröz tabaka, omur kemiklerine bakan yüzlerde ise her iki tarafta son-plak olarak adlandırılan kıkırdak yapılar vardır. Dıştaki tabakanın anatomik bütünlüğünün bozularak içerideki yumuşak kısmın dışarıya doğru taşmasına fıtıklaşma denir. Fıtıklaşan yani dışarıya doğru taşan disk, omurilik kanalı (spinal kanal) içinden veya kendisinin arka-yan tarafından geçmekte olan sinirleri sıkıştırır ve hastalık böylelikle kendisini belli eder .
    Ayrıca fıtıklaşmış diskten ortama salınan bazı kimyasal maddeler de sinir köklerini etkileyerek ağrıya neden olurlar.



    -Çalışma hayatında işgücü kaybına neden olan hastalıklar arasında %25 oranında bel fıtığı görülür. Bu hastaların iş gücü kaybı bazan 6 aya kadar uzamakta ve bu dönem ne kadar uzarsa tam kapasiteyle eski işlerine dönme oranı azalmaktadır.
    -Hayatının belli bir döneminde bir kez bel ağrısı geçiren kişilerin , 1/3 de ayağa vuran siyatik ağrıları ortaya çıkmakta ve bel fıtığı gelişmektedir.
    -Hayattın 30-50 yaş arasında bel fıtığı gelişme riski daha yüksektir. 60 yaşından sonra daha çok, birden fazla geçirilen bel fıtığına bağlı olarak, dar kanal dediğimiz diğer bir klinik durum söz konusudur.
    -Erkek kadın arasında hastalığa yakalanma oranında fark yoktur. Ancak hamilelikte, özellikle aşırı kilo alınması sonucu bel omurlarındaki basınç artarak, risk yükselmektedir.
    -Şişmanlarda hastalık daha yüksek oranda görülür ve tedavisi daha zordur.
    -Sigara içilmesinin yırtılan kıkırdağın beslenmesinin bozulmasına neden olarak, düzelmede olumsuz etkisi vardır.
    -Bazı meslek gruplarında hastalığa yakalanma oranı daha fazladır: Ağır yük taşıma ve bedene yük bindiren meslekler, uzun süre otomobil kullananlar, masa başında sürekli oturma gerektiren meslekler.
    -Sosyo- kültürel farkı daha yüksek kişilerde hastalık hangi aşamada rastlanırsa rastlansın, tedavi olasılığı daha yüksektir.
    -Düzenli egzersiz yapanlarda , özellikle bel ve karın kasları gelişmiş kişilerde hastalığa daha az rastlanır.



    Riskli Pozisyonlar



    Günlük aktivitelerimiz esnasında vücudumuzun dikey veya yatay konumda aldığı çeşitli pozisyonlar ve beraberinde ortaya konan faaliyetin şekli bel fıtığına yakalanma riskini önemli oranda artırır veya azaltır.

    İnsanın dikey pozisyonda bulunması omurganın alt kısımlarını önemli miktarda basınç altında bırakır. Çünkü bu kısmın yukarısında yer alan tüm vücut ağırlığı birkaç santimetre karelik dar bir omur parçası üzerine biner ve bu küçük kısım tarafından taşınır. Buna karşılık vücudun dik değil de desteksiz bir tarzda eğik pozisyona gelmesi, yani düşey olarak orta hattan sapması beldeki omurlar üzerine binen yükü, yani basıncı bariz şekilde daha fazla artırır.

    Yapılan bilimsel araştırmalarda beldeki diskin içerisine basınç ölçebilen bir cihazla girilmiş ve çeşitli vücut pozisyonlarının diskteki basıncı ne şekilde etkilediği araştırılmıştır. Görülmüştür ki, burada bele en az yükün bindiği pozisyon, kişinin sırt üstü yattığı ve bacaklarının altını bir cisimle destekleyerek hafifçe yükselttiği pozisyondur. Ayrıca sandalyede desteksiz otururken bele binen yük, ayakta dik olarak dururken bele binen yükten daha fazladır.

    Halbuki insanlar bunun tam tersinin doğru olduğunu zannederler. Neticede ayakta dik pozisyonda dururken bele binen yükün gerçekte daha az, otururken daha fazla olduğu bilinmelidir. Bu pozisyondan daha kötüsü, yani belde bulunan disklerdeki basıncı daha da artıran durum, sandalyede otururken öne doğru eğilerek yerden bir cismi almaktır. En kötüsü ise ayakta dururken öne doğru eğilerek dizler düz konumda yerdeki bir ağırlığı kaldırmaktır. Bu durumda kaldırılan ağırlığın miktarı arttıkça bel fıtığına yakalanma riski de giderek artacaktır.

    Oturur pozisyonda iken kişi arkasına bir destek koyarsa veya oturduğu sandalyenin arka kısmını geriye doğru tedrici olarak yatırmaya başlarsa, bele binen yük giderek azalacak ve bel bu durumda çok daha rahatlamış olacaktır.

    Öksürmek, gerinmek veya kahkaha ile gülmek ise belde yer alan disklerdeki basıncı bariz şekilde artırır. Şikâyetleri bir öksürmeyi takiben başlayan pekçok hasta ile karşılaşmaktayız.

    Sağlıklı bir bele sahip olmak için günlük yaşantımızda riskli pozisyonlardan daima uzak durmalıyız.


    Bel fıtığı nasıl oluşur?

    Ağır bir yükü kaldırmak veya ters bir hareket yapmak gibi pek çok dış faktörün yanında kişiye ait faktörler de bel fıtığının oluşmasında önemli rol oynarlar. Çünkü öyle insan vardır ki 120 kg kaldırır, hiç birşey olmaz; öylesi de vardır ki 5 kg kaldırır, bel fıtığı olur.

    Kişiye ait faktörlerin başında ise omur kemikleri arasında bulunan ve disk adı verilen kıkırdaklardaki dejenerasyon gelir. Bu disklerin ihtiva ettiği su oranı çocukluk yaşlarından itibaren yavaş yavaş azalmaya başlar. Buna disklerdeki beslenme bozukluğu ve mikro seviyedeki değişiklikler ile kimyasal değişiklikler de eşlik eder. Disk zamanla elastikiyetini yitirir, artık kuvvet aktarma ve kuvveti çevre dokularda dengeli bir şekilde yayma görevini yapamaz olur. Mikro düzey de bulunan çatlaklar üzerine aşırı yük binince veya kişi yanlış bir hareket yaptığında diskin içindeki yumuşak kısım etrafındaki kapsülü kolayca yırtarak dışarıya doğru çıkar ve bel fıtığı oluşur. Yani zemin hazır olduktan sonra bardağı taşıran son bir damla gerekmektedir ki bu hafif bir cismi kaldırmak ve ya sadece öksürmek de olabilir.

    Bazı ailelerin tüm fertlerinde kıkırdak yapıdaki dejenerasyon nisbeten daha erken yaşlarda olmakta, dolayısıyla daha sık ve kolay bel fıtığına yakalanmaktadırlar. Oyle aileler vardır ki dedesini, babasını ve çeşitli yakın akrabalarını bel fıtığından ameliyat etmişizdir. Yani kıkırdak yapıdaki dejenerasyonun genetik bir yönünün olduğu da söylenebilir.

    Bel fıtığının belirtileri nelerdir?

    Bel ve bacak ağrısı en belirgin şikayettir. Fakat bazen bel veya bacak ağrısından sadece biri de bulunabilir. Ağrıyla birlikte bacaklar da uyuşma ve hastalık ilerledikçe kuvvet kaybı da görülebilir. Bazen orta hattan omurilik kanalına doğru uzanarak sinirleri sıkıştıran büyük bel fıtıklarında idrar ve büyük abdestini tutamama veya yapamama gibi bozukluklar ile bacaklarda felce doğru gidiş ortaya çıkabilir. Hastalığın bu derecede ilerlemesine müsaade edilmemeli, zamanında müdahale ile uygun bir tedavi gerçekleştirilmelidir. Bel fıtığında, bel ve bacak ağrısı yürümekle, iş yapmakla ve ayakta kalmakla, öksürmekle artarken sert yatakta yatmakla azalabilir.

    Tedavi

    Bel fıtığı rahatsızlığı bulunan bir hastada hastalığın hangi safhada olduğu iyi bir muayene ve ileri tetkik metodları ile net olarak tesbit edildikten sonra tedavi safhasına geçilir. Bundan sonra, pratik olması açısından, hastalar cerrahi müdahale gerekenler ve cerrahi müdahale gerekmeyenler diye iki büyük gruba ayrılabilirler. Bel fıtığı gelişiminin erken dönemlerinde konservatif tedavi adı verilen cerrahi-dışı tedavi metodları uygulanır. Bu safhada, hastaya bütün dünyada ağrı kesici, adale gevşetici ve antienflamatuar ilaçlar verilir. Sert yatak istirahati tavsiye edilir. Fizik tedavi yapılabilir. Lazer ile tedavi cihetine gidilebilir. Yine ciltten birtakım girişimlerde bulunulabilir.

    Bel fıtığının tedavisini bir ekip işi olarak görmekte yarar vardır. Nöroşirürji (Beyin Omurilik-Sinir Cerrahisi), Nöroloji, Anestezi, Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Uzmanı Doktorlar ile Diyetisyen, Psikolog ve Fizyoterapistler bu ekibin içinde yer al malıdır. Gerektiğinde diğer bazı branşlardaki uzman doktorların görüşlerine de müracaat edilmelidir. Bu ekibin elinde bir Fizik Tedavi Unitesi ve bu ünitede Lazer, İnfraruj, Ultrason, Kısa dalga diatermi, TENS, NMES, Diadinamik akım, Mikrodalga, Vakum interferans, Traksiyon (Programlanabilir hafızalı otomatik cihaz ile bel çekme) ve rehabilitasyon araç-gereçleri de hazır bulun malıdır.

    Bütün bu prensipler ışığında modern imkanlar kullanılarak hastaların büyük bir kısmı ameliyat harici metodlarla tedavi edilebilir. Prensip olarak cerrahi müdahale son çare olarak düşünülmelidir. Ancak hastalık ilerlemiş ve yapılan muayenede bazı şartlar teşekkül etmiş ise [ki bu şartlar uluslararası Nöroşirürji camiası nezdinde genel kabul görmüş ve klasik kitaplara kadar geçmiş kriterlerdir; o zaman ameliyat kararı verilir. Bu kararı verirken cerraha bilgisayarlı tomografi veya manyetik rezonans görüntüleme metodu büyük oranda yardımcı olur.

    Cerrahi tedavi

    Nöroşirürji uzmanı olan doktor kesin olarak ameliyata karar vermiş ise, artık amelitı geciktirmemek gerekir. Çünkü gecikme neticesinde bazen felce kadar giden telafisi imkansız birtakım problemler ortaya çıkabilmektedir. Buna karşılık zamanında yapılan, uygun ve yeterli bir cerrahi müdahale hasta ömür boyu rahat ettirebilmektedir.

    Mutlak surette ameliyat gereken hastalar operasyonun hiçbir safhasında dokulara çıplak gözle müdahale etmeyip, ciltten itibaren görüntüyü büyüten mikroteknik ile ile çalışmakta yarar vardır. Çünkü binlerce yıl önce söylenmiş bir tedavi prensibi olan "Öncelikle hastaya zarar vermeyiniz" sözü bugün geçerlidir. Bel fıtığı operasyonlarında dar derin bir sahada, üstelik de sinir kökleri gibi çok hassas yapıların çevresinde cerrahi girişim sürdürüldüğü için görüntüyü büyüterek çalışmanın yanında sahanın iyi aydınlatılması da önem arzeder. Bunun için de ekibin lideri olan cerrah önceden bütün tedbirleri almalıdır. Böyle olunca sinir elemanları ve çevre dokular görüntü alanına büyütülmüş ve mükemmel bir şekilde aydınlatılmış olarak gelmekte, ciltten itibaren kontrollü gidildiği için lüzumsuz kanamalar olmamakta, daha emniyetli, temiz ve estetik, hatta ameliyat sonrası dönemde dikiş aldırmaya dahi gerek kalmayan, hasta için kolaylıklar arzeden bir cerrahi ortaya çıkmaktadır. Böyle bir cerrahi girişim sonrasında hastaların günlük nornıal aktivitelerine kavuşmaları da daha kısa sürede olmaktadır.


    BEL FITIĞI AMELİYATI

    Ayrıntılı klinik muayene, direkt röntgen ve Bel bölgesinin MR tetkiki mutlaka gereklidir. Bel bölgesinin Bilgisayarlı Tomografisi, EMG (sinir elektrosu) ve romatizmal laboraruar testleri bazen lazım olabilir.

    AMELİYAT SONRASI AYAĞIM FELÇ OLURMU?

    Ayakta ameliyat sonrası felç gelişmesi kullandığımız mikrocerrahi ve endoskopik diskektomi teknikleriyle mümkün değildir. Ancak çok geciken ve ameliyat olmama konusunda ısrarcı hastaların bir çoğunda, sinirin sıkışarak beslenmesinin bozulması sonucu , ayakta ileri derecede kuvvetsizlik gelişir ve bu durum yeterince uzun sürerse, ameliyat sonrasıda kalıcıdır. Bu gecikme 3 ay- 3 hafta- hatta 3 saat bile olabilir. Ameliyat hastanın sıkışan sinirindeki hasar oluşmasını önler. Oluşmuş sinir hasarını düzeltmez. Dolayısıyla ameliyat sonrası ağrıları geçen ve ayağa kalkan hasta, ameliyat öncesi kuvvetsizlik gelişmiş ayağının düzelmediğini görerek, felç olduğunu düşünür.

    AMELİYAT SONRASI BEL FITIĞIM TEKRARLARMI?

    Ameliyat sonrası aynı mesafeden fıtığın tekrarlaması %5-7 oranındadır. Bu oran endoskopik görüntüleme yönteminin kullanılmasıyla %1-2 oranına düşer. Ancak bir üst veya alt mesafelerden bel fıtığının tekrarlamasına daha çok rastlanır. Bu durum hastanın genetik özellikleri, çalışma şartları, sigara içilmesi, kilo alması gibi birden fazla etkene bağlıdır.

    AMELİYAT SONRASI AĞRIM OLACAKMI?

    Benim uyguladığım teknikte ameliyat biterken tüm cerrahi saha lokal anestezik maddelerle uyuşturulduğu için 4-6 saat hiç ağrı hissetmeyeceksiniz. Takiben belinizde orta derecede ağrı olacak, ağrı kesiciler genelde yeterli olacaktır. Ancak bu durum kişinin ağrı eşiğiyle ilgili olup, değişkendir. Ağrı eşiği düşük hastalarda, yağa emdirilmiş morfin uygulamasıyla, ilk saatlerdeki ağrı kesilmesini uzatmaktayız.

    AMELİYAT SONRASI EVE DÖNÜNCE NELERE DİKKAT ETMELİYİM?

    Eve dönerken, arabanın ön koltuğunun yatırılmasıyla şöförün yanına düz olarak uzanmaları en kolay ve rahat yöntem olarak gözüküyor. 7-10 gün arasında yatak istirahati önermekteyiz. Bu dönemde, ihtiyaçlar dışında oturmayı tavsiye etmiyoruz. Hasta evin içinde ayakta dolaşabilir veya yatar. Oturma pozisyonu belin dik olmasıyla kolaylaşır, bunun için daha yüksek sandalye tercih edilmelidir. Verilen ağrı kesici ilaçların düzenli olarak kullanılması , ağrıyı gelmeden önlediği için daha etkilidir. 4 veya 5. gün yıkanabilirsiniz. Özel dikiş tekniğiyle yara bakımı ve pansuman gerekmez. Diyet konusunda bir kısıtlama yok, ancak ameliyat olan hastalarıma kilo almamaları konusunda uyarıyorum. Çünkü vücut ağırlığımızın 2/3 kadarını karşılayan bel bölgesidir. Bu ağırlığın ve yükün artmaması hastanın lehinedir. Gelen ziyaretçilerin uzun süreli kalması ve özellikle öpüşme adeti bence sakıncalı. Ameliyat sonrası bağışıklık sistemimizin yara iyileşmesi gibi oldukça ciddi bir uğraşı nedeniyle, basit viral enfeksiyonlar dahi hastada daha ağır geçebilir, yükselen ateşin sebebi bir gribal enfeksiyonmu, yoksa yaranın iltahabımı anlaşılması zorlaşır. 10. günden sonra evden dışarı çıkarak, yürüyüşlere başlayabilirsiniz. Önerilen egzersiz lerede 2. haftadan itibaren başlayabilirsiniz. Araba kullanmayı 3. haftadan itibaren başlamanızı öneririm. Cinsel yaşantınız, 2.haftadan itibaren normale dönebilir. Ağır yük kaldırmak gibi işleri olmayanlar, 2-3.haftadan itibaren işlerine dönebilirler.
    sevgi sihirbazı
    sevgi sihirbazı
    Admin
    Admin


    Kadın
    Mesaj Sayısı : 3524
    Nerden : izmir
    Ruhsal Durumum: : eklem hastalıkları Keyifliqs5
    Durumum: : eklem hastalıkları Mesgulrc6
    Katılımı : :
    eklem hastalıkları Left_bar_bleue100 / 100100 / 100eklem hastalıkları Right_bar_bleue

    Takımı : eklem hastalıkları Besiktas
    Kayıt tarihi : 21/02/08

    eklem hastalıkları Empty gut-nikris

    Mesaj tarafından sevgi sihirbazı Paz Şub. 24, 2008 12:43 pm

    Gut hastalığı, daha çok 30- 45 yaş arası erkeklerde ve 55-70 yaşlarındaki kadınlarda görülen bir romatizmal hastalıktır.
    Vücutta pürin adı verilen ve hücre DNA’sında kullanılan bir nükleik asit vardır. Pürin nükleik asitlerinin yıkılması sonucu kanda ürik asit oluşur. Normal sağlıklı insanlarda ne kadar ürik asit oluşursa o kadar ürik asit idrar yoluyla atılır. Böbreklerdeki bir bozukluktan yada fazla miktarda ürik asit üretilmesinden dolayı kanda ürik asit seviyesi artarsa gut hastalığı ortaya çıkar.

    Eğer bir nedenle, ürik asit atılamayıp kanda belirli bir düzeyin üstünde birikirse, çözünmüş durumdan katı hale geçebilir, diğer bir değişle kristalleşebilir. Kristal halinde olan bu molekül bir süre sonura eklem, deri altı, böbrek gibi dokularda birikip bu dokuların yapısında değişikliklere sebep olarak fonksiyonlarını bozabilir.
    Kandaki aşırı ürik asit doygunluğu sonucu, doku aralıklarından geçerek eklem içi ve çevresi yapılarda biriken ürik asit burada hızla gelişen iltihaba sebep olarak eklemde sıvı artışına, kızarıklığa, hareket kısıtlılığına ve ağrılara yol açar. En tipik olarak ayak baş parmağı, ayak bileği ve diz eklemleri tutulur. Eklem ağrısı genellikle ağır bir yemekten sonra ortaya çıkar ve çok şiddetlidir. Öyle ki hasta etkilenmiş bölgeyi yorgana bile değdiremez. Akut gut bir gün içinde düzelir. Ancak, tedavi edilmezse ağrılı nöbetlerin arası gittikçe azalır, ve hasta daha sık olarak gut nöbeti geçirmeye başlar.
    Gut bazı eklemlerde ağrı, duyarlılık, kızarıklık, şişlik ve ısı artışı ile ani olarak gelişen, şiddetli ataklarla seyreden bir hastalıktır. Genellikle her seferinde bir eklemi etkiler ve bu eklem çoğunlukla ayak başparmak eklemi olmaktadır. Diz, dirsek ve el bileği gibi diğer eklemler de etkilenebilir. Ataklar çok hızlı olarak gelişir ve ilk atak genellikle gece olur. Tüm romatizma türleri içinde en ağrılı olanıdır. Ataklar şu nedenlerle gelişebilir:


    Çok fazla alkol alımı
    Çok sıkı diyet ve açlık
    Bazı yiyeceklerin fazla yenmesi
    Operasyon geçirme (diş çekimi gibi basit bir girişim bile neden olabilir)
    Ani, şiddetli bir hastalık geçirme
    Aşırı yorgunluk ve herhangi bir nedenle aşırı derecede endişelenme
    Eklem travması, yaralanma
    Kemoterapi uygulanması
    Diüretik ilaçların alınması




    Gut’un tedavisi:
    Tedavide öncelikle kanda ürik asit seviyesinin yükselmesine sebep olan faktörlerin tespit edilmesi ve bunların tedavisi gerekir. Hastanın zayıflatılması, ürik asit yüksekliğine sebep olan ilaçların (aspirin, diüretik) dozunun ayarlanması, hiperglisemi (şeker hastalığı) varsa tedavisi genel sağlık açısından da gereklidir.


    Akut gut atağının tedavisinde kolşisin ve indometazin önemli ilaçlardır. Kolşisin dozu günde 7 mg geçmemelidir. İlk 24 saatten sonra doz 2-3 tablete düşürülür. Ağrılı dönem geçtikten sonra 6-12 ay kadar günde1 tablet kolşisin kullanılır.


    Ayrıca sakatat, kırmızı et, sardunya, hindi, hamsi, somon balığı, ıspanak, fındık, fıstık kısıtlanması gereken gıda maddeleridir. Alkol kullanımı yasaklanmalıdır

      Similar topics

      -

      Forum Saati C.tesi Kas. 23, 2024 1:38 am