Yeni

Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Yeni Yeni'den


    kadın hastalıkları

    sevgi sihirbazı
    sevgi sihirbazı
    Admin
    Admin


    Kadın
    Mesaj Sayısı : 3524
    Nerden : izmir
    Ruhsal Durumum: : kadın hastalıkları Keyifliqs5
    Durumum: : kadın hastalıkları Mesgulrc6
    Katılımı : :
    kadın hastalıkları Left_bar_bleue100 / 100100 / 100kadın hastalıkları Right_bar_bleue

    Takımı : kadın hastalıkları Besiktas
    Kayıt tarihi : 21/02/08

    kadın hastalıkları Empty kadın hastalıkları

    Mesaj tarafından sevgi sihirbazı Paz Şub. 24, 2008 1:23 am

    ADET KANAMASI SORUNLARI ve DÜZENSİZ KANAMALAR

    Düzensiz Kanama Nedir?

    Normal bir adet kanaması düzeni olan bir kadın ortalama 28 günde bir (bu süre bir adet kanamasının başladığı ilk günden, diğer adet kanamasının başladığı ilk güne kadar geçen süredir) kanama görür ve bu kanama 3-7 gün arasında devam eder. İlk günlerde nispeten daha fazla olan kanama yavaş yavaş azalarak en geç 7 günde tamamen biter. Tüm bu adet dönemi boyunca kadın ortalama olarak 40 mililitre kan kaybeder. Bazı kadınlarda ek olarak iki adet kanamasının ortasına denk gelen yumurtlama döneminde birkaç damla süren lekelenme tarzında kanama olabilir. Bu kadınlarda yumurtlama esnasında oluşan bu kanama her ay tekrar eder ve normaldışı bir durum olarak kabul edilmez.

    Yukarıda anlatılan düzenden her sapma düzensiz kanama olarak tanımlanır. Her düzensizlik tipinin kendine özgü nedenleri ve tedavi şekilleri olduğundan tanı koyma aşamasında kadının doktoruna düzensizliği iyi tarif edebilmesi çok önemlidir.

    Üreme çağında olan ve aktif cinsel yaşamı olan bir kadında düzensiz kanamanın en sık görülen nedenlerinden biri gebeliğe bağlı oluşan sorunlardır. Bu nedenle düzensiz kanaması olan bir kadında Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı'nın size soracağı ilk soru muhtemelen "gebelik söz konusu olabilir mi?" olacaktır. Etkili bir doğum kontrol yöntemi kullanıyor olsanız dahi bu yönde incelemeler çoğu durumda yapılır.

    Adet kanaması düzensizliklerinde diğer önemli bir etken de tiroid bezi hormonlarının eksik veya fazla olmasıdır. Bu hormonların azlığı veya fazlalığı durumunda adet kanaması düzeni sıklıkla bozulur
    sevgi sihirbazı
    sevgi sihirbazı
    Admin
    Admin


    Kadın
    Mesaj Sayısı : 3524
    Nerden : izmir
    Ruhsal Durumum: : kadın hastalıkları Keyifliqs5
    Durumum: : kadın hastalıkları Mesgulrc6
    Katılımı : :
    kadın hastalıkları Left_bar_bleue100 / 100100 / 100kadın hastalıkları Right_bar_bleue

    Takımı : kadın hastalıkları Besiktas
    Kayıt tarihi : 21/02/08

    kadın hastalıkları Empty adet görememe

    Mesaj tarafından sevgi sihirbazı Paz Şub. 24, 2008 1:24 am

    Adet Görememe

    Adet Görme Mekanizması

    Bir kadının düzenli aralıklarla adet kanaması görebilmesi için bazı şartlar yerine gelmelidir:

    Öncelikle hipotalamus adı verilen beyin bölgesinden hipofiz bezine bir uyaran gitmeli ve burada FSH ve LH adı verilen iki hormonun uygun seviye ve oranlarda üretilmesi ve kana geçmesi gerekmektedir.
    Bu iki hormon, olgunlaşmaya elverişli yumurta hücreleri içeren yumurtalık dokusunda folikül gelişimini uyarmalı ve yumurtlama gerçekleşmelidir.
    Folikül adı verilen yapı içinde üretilen östrojen ve progesteron hormonları rahim iç tabakasında sağlıklı bir kalınlaşmaya neden olmuş olmalıdır.
    Yumurtlama gerçekleştikten sonra gebelik oluşmamış olmalı ve yumurtlama oluştuktan sonra yaklaşık 14 gün ömrü olan Sarı Cisim ("Corpus Luteum") bu süre sonunda progesteron hormonu salgısını durdurmalıdır.
    Adet döngüsünün bitimine denk gelen bu dönemde progesteron hormonu salgısının aniden düşmesi neticesinde rahim iç tabakasında gerçekleşen "dökülme" ve bununla beraber oluşan kanama rahim iç tabakasından rahim ağzına, buradan vajinaya, vajinadan da dış ortama akacak yol bulabilmelidir.
    Yukarıda maddeler halinde anlatılmış olan mekanizmalardan birinin veya birkaçının aksaması beklenen adet kanamasının gerçekleşememesiyle, yani adet kanamasının gecikmesiyle sonuçlanır.

    Farklı Bir Açıdan Bakış

    Yukarıda anlatılan mekanizmaları farklı bir biçimde ele almak mümkündür:

    Kadında adet kanamalarının düzenli bir şekilde gerçekleşebilmesi için dört farklı bölümün kendi içlerinde ve birbirleriyle etkileşimde sağlıklı çalışmaları gerekir.

    Bölüm 1
    Rahim içinden vajinanın çıkışına kadar olan tümüyle açık bir akış yolu

    Bölüm 2
    Her ay düzenli olarak yumurta hücresi üreten ve bunu serbest bırakan yumurtalıklar

    Bölüm 3
    Sağlıklı işleyen bir hipofiz salgı bezi

    Bölüm 4
    Beynin üst merkezleriyle sağlıklı bir iletişim içinde olan hipotalamus bölgesi

    İLK ADET KANAMASININ GÖRÜLEMEMİŞ OLMASI

    Bir genç kızın ilk adet kanamasını gördüğü zaman öncesine kadar hipotalamus ve hipofiz hormon salgıları oldukça azdır ve bu nedenle yumurtalıkların yumurtlama işlevi başlamamıştır.

    Hormon salgıları artmaya başladığında genç kızda öncelikle meme gelişimi ve kadın tipi kıllanma gibi kadınsı özellikler başlar, ancak hormon salgısı hala yumurtalıkları harekete geçirecek kadar fazla değildir.

    Hormon salgısının giderek artmasıyla beraber rahim iç tabakası kalınlaşmaya başlar ve bir süre sonunda, ortalama 12.5 yaşında ilk adet kanaması ortaya çıkar. Bu kanama yumurtlama olmaksızın gerçekleştiğinden ilk kanama sonrasındaki kanamalar henüz düzenli değildir. Hormonal sistemlerin tam olarak olgunlaşmasıyla yumurtlama da devreye girer ve genç kız düzenli olarak adet kanaması görmeye başlar ve böylece üreme çağına girmiş olur.

    Ergenlik Çağı

    İlk adet kanamasının ortaya çıkma yaşı herkes için farklıdır ve genetik özelliklerden etkilenebilir.Meme gelişimi ve kıllanma gibi kadınsı özellikleri kazandıran gelişim basamaklarının ortaya çıkmış olması koşuluyla ilk adet kanamasının 16 yaşına kadar gecikmiş olması tıbben normal kabul edilir. Bu süre sonunda adet kanaması göremeyen genç kızların nedenin aydınlatılabilmesi için bazı değerlendirmelerden geçmeleri gereklidir.

    İlk adet kanamasının görülememiş olmasının altında yatan muhtemel nedenler yukarıda anlatılan dört bölümden birindeki bir sorunla ilgili olabilir. Site daha çok üreme çağındaki kadına yönelik hazırlanmış olduğundan ve söz konusu sorun nispeten ender görüldüğünden "İlk adet kanamasının görülememiş olmasına" daha fazla yer verilmeyecektir.

    Düzenli Adet Kanaması Gören Bir Kadında Beklenen Adet Kanamasının Olmaması

    28 günde bir düzenli olarak adet kanaması görmeye alışmış olan bir kadın kanaması geciktiğinde hemen endişelenebilir. Konuda daha fazla ilerlemeden önce basit ve pratik bir bilgi verilmesi uygun görülmüştür:

    Çok düzenli olarak adet kanaması gören bir kadın yılda bir veya iki kez gecikmeli adet görebilir. Bunun altında yatan en muhtemel neden iş değişikliği, aile içi stres, üzüntü, yaşam tarzı değişikliği, iklim değişikliği, yorgunluk gibi basit bir olaydır. Bu olay beynin bilinçli kısmını etkileyerek buradan hipotalamus adı verilen bölgenin işlevini bozmakta ve adet döngüsü burada "takılmaktadır". Böyle bir durumda tıbbi bir değerlendirme yapılması gerekli değildir.

    Öte yandan yine düzenli olarak adet kanaması gören bir kadında adet gecikmesinin en sık görülen nedeninin gebelik olduğu göz önünde bulundurulmalı ve bu konuda gerekli adımlar atılmalıdır.
    sevgi sihirbazı
    sevgi sihirbazı
    Admin
    Admin


    Kadın
    Mesaj Sayısı : 3524
    Nerden : izmir
    Ruhsal Durumum: : kadın hastalıkları Keyifliqs5
    Durumum: : kadın hastalıkları Mesgulrc6
    Katılımı : :
    kadın hastalıkları Left_bar_bleue100 / 100100 / 100kadın hastalıkları Right_bar_bleue

    Takımı : kadın hastalıkları Besiktas
    Kayıt tarihi : 21/02/08

    kadın hastalıkları Empty gebelik testleri

    Mesaj tarafından sevgi sihirbazı Paz Şub. 24, 2008 1:25 am

    GEBELİK TESTLERİ

    Gebelik uterusta (dış gebelik durumunda tüplerde ya da karın boşluğu gibi bir yerde) yerleştiği andan itibaren trofoblast hücreleri tarafından HCG (Human chorionic gonadotropin) adı verilen bir hormon salgılanmaya başlanır. Normalde kanda ve idrarda eser miktarda bulunan bu hormonun arttığının çeşitli testlerle gösterilmesi (HCG salgılayan tümörlerin olduğu çok ender durumlar hariç) vücutta bir gebelik olduğunun kesin kanıtıdır.

    Kandaki ve idrardaki HCG seviyesinin bu hormona yapısal olarak çok benzeyen luteinizan hormon (LH) adlı yumurtlamadan sorumlu hormon ile karışmasını önlemek için HCG hormonunun beta fraksiyonu yani ß-HCG ölçümü yapılır.

    İdrar testleri:

    Kanda ß-HCG belli bir eşik seviyesine ulaştığında idrara çıkmaya başlar ve gebeliğin ilerlemesiyle idrardaki seviye artar. İdrarla yapılan gebelik testlerinin esası bu ß-HCG'nin varlığının ya da yokluğunun saptanmasına dayanır. Çeşitli testlerin hassasiyeti arasındaki farklılıklar idrardaki seviyeyi tanıyıp tanıyamamalarına bağlıdır.

    Eczanelerde ya da evlerde hazır test kitleri yardımıyla uygulanan idrarda gebelik testlerinin güvenilirliği üretici firma tarafından her ne kadar %99 olarak belirtilse de yapılan çalışmalar özellikle adet gecikmesinin 10 günden daha az olduğu durumlarda hata oranının %50'lerde olabileceğini göstermektedir ("Hata" genellikle testin hassasiyetinin düşük olması nedeniyle varolan bir gebeliği saptayamaması şeklinde olmaktadır. Ancak tam tersi de mümkündür).

    Laboratuarda uygulanan idrarda gebelik testleri ise adet gecikmesinin beşinci gününden itibaren güvenilir sonuç verebilmektedir. Bu testler daha düşük hormon seviyelerini tanıyabilen ve bu yüzden de hazır test kitlerine göre daha hassas olan testlerdir.

    Kan testi (beta HCG):

    İdrar testleri ß-HCG'nin varlığını ya da yokluğunu saptayabilirken kan testleri ß-HCG'nin kandaki seviyesini saptarlar. Böylece hormon salgısının başladığı en erken dönemlerde, henüz adet gecikmesi bile olmadan kanda ß-HCG seviyesi saptanarak gebeliğin tanısı konabilir, ya da gebelik oluşmadığı yönünde kesin karar verilebilir.

    ULTRASONLA GEBELİK TANISI

    Adet gecikmesi bir haftayı geçtiğinde gebelik testi yapılmaksızın vajinal ultrasonla gebelik tanısı konabilir. Abdominal (karından bakılan) ultrasonla ise adet gecikmesi en az 10 gün olmalıdır.
    sevgi sihirbazı
    sevgi sihirbazı
    Admin
    Admin


    Kadın
    Mesaj Sayısı : 3524
    Nerden : izmir
    Ruhsal Durumum: : kadın hastalıkları Keyifliqs5
    Durumum: : kadın hastalıkları Mesgulrc6
    Katılımı : :
    kadın hastalıkları Left_bar_bleue100 / 100100 / 100kadın hastalıkları Right_bar_bleue

    Takımı : kadın hastalıkları Besiktas
    Kayıt tarihi : 21/02/08

    kadın hastalıkları Empty karın altı kısmında pelvik ağrı

    Mesaj tarafından sevgi sihirbazı Paz Şub. 24, 2008 1:27 am

    KARIN ALT KISMINDA (PELVİK) AĞRI

    Pelvis, kadının karın alt kısmında bulunan kemik çatısını ve içinde yer alan organları tarif etmek için kullanılan bir kelimedir. Bu konuda özellikle bu bölgede yer alan ağrıların muhtemel nedenleri ele alınacaktır.

    Dikkat: özellikle ani başlangıçlı pelvik ağrılar bazen hayatı tehdit edebilen veya en azından genital sistemin kalıcı zararlar görebilmesine neden olan ciddi sorunlara bağlı olabilir. Bu yazı yalnızca bir fikir vermeye yöneliktir. Ağrı, nedeni mutlaka doktor tarafından aydınlatılması ve uygun bir şekilde tedavi edilmesi gereken bir belirtidir. Bu durum özellikle gebelik döneminde ortaya çıktığında daha ayrı bir önem kazanır...

    Karın bölgesinde ağrı yaratmaksızın yalnızca bel bölgesinde ağrı hissedilmesine yol açan sorunlar ender olarak jinekolojik kaynaklıdır. Bel ağrıları için tıklayınız>>

    Pelvik ağrılar ani başlangıçlı ("akut") olabileceği gibi, uzun zamandan beri var olan (kronik) ağrılar şeklinde olabilir.

    Ani başlangıçlı ağrılarda vücudun alarm sistemi olan sempatik sistem alarme edilmiş durumdadır ve bulantı, kusma, terleme, korku gibi belirtiler sıklıkla ortaya çıkar. Bu belirtiler kadının olayın ciddiyetini algılamasını sağlamak açısından son derece önemlidir. Ani başlangıçlı olan ve şiddeti yüksek olan ağrılar bazen bu şekilde belirtilerle seyredebilen adet sancısı hariç genellikle ciddi bir sorun belirtisidir. Bu tür ağrıları ortaya çıkarabilen olay genellikle enfeksiyon (tipik örnek: şiddetli PID ("tüp ve yumurtalık iltihabı"), bir organın kan dolaşımının azalması (tipik örnek: yumurtalık kistinin boğulması) veya kimyasal bir maddenin yaptığı tahriştir (tipik örnek: herhangi bir nedene bağlı olarak karın içinde kan birikmesi).

    Pelvik ağrıların bir kısmı döngüsel nitelikte olup her ay tekrar eder. Bu ağrılara iki temel örnek adet sancısı ve yumurtlama ağrısıdır ("Mittelschmerz"). Adet sancısı adet kanaması döneminin başlamasına yakın bir dönemde başlayan, karnın alt kısmında orta hatta hissedilen ve kanamanın bitmesiyle tümüyle ortadan kalkan bir ağrı türüdür. Yumurtlama ağrısı ise adet döngüsünün ortasına (yumurtlama gününe) denk gelen gün ortaya çıkan, yumurtlamanın olduğu yumurtalık tarafında hissedilen ve genellikle şiddetli olmayan, kısa süreli bir ağrı türüdür. Bu ağrının muhtemelen folikül adı verilen, içinde yumurta hücresini barındıran sıvı dolu keseciğin çatlamasının uyandırdığı bir ağrı olduğu düşünülmektedir.

    Kronik pelvik ağrı dendiğinde kısa vadede hayatı tehdit etmeyen, orta şiddette olan ve tıbbi tanım olarak "6 aydan daha uzun süreden beri var olan" ağrı anlaşılır.

    Kronik pelvik ağrı konusunda bilgi almak için tıklayın>>

    Aniden başlayan (akut) ağrı nedenleri

    Gebelik döneminde akut ağrı:

    Gebelik dönemi karın ağrılarının nispeten sık görüldüğü bir dönemdir. Kural olarak gebelik döneminde ağrı en kısa zamanda doktor tarafından değerlendirilmesi gereken ciddi bir belirtidir. Erken gebelik döneminde ani başlangıçlı ağrı yaratabilen gebeliğin kendisinden kaynaklanan muhtemel nedenler düşük tehdidi ve düşük, dış gebelik veya yeni uygulanmış kürtaj gibi bir durum söz konusu olduğunda rahim içinde "parça kalması" gibi sorunlardır. Bu durumların çoğu az veya çok kanamayla beraberdir. Gebeliğin ileri dönemlerinde yine genellikle kanamayla beraber ortaya çıkan karın ağrısının muhtemel nedeni plasentanın erken ayrılmasıdır.

    Gebelik döneminde yukarıda gebeliğin kendisinden kaynaklanan sorunlara ek olarak aşağıda anlatılacak sorunların herhangi biri de ani başlayan bir ağrı nedeni olabilir.

    Miyom dejenerasyonuna bağlı akut ağrı:

    Miyomlar rahim kasından kaynaklanan iyi huylu kitlelerdir. Özellikle ileri yaştaki kadınlarda nispeten sık rastlanan miyomlar, özellikle büyük boyutlara ulaştıklarında kan dolaşımlarının bozulmasına bağlı olarak şiddetli bir ağrı nedeni olabilirler. Bu duruma miyom dejenerasyonu ("bozulması") adı verilir

    Miyomlar hakında bilgi almak için tıklayın>>

    Genital enfeksiyonlara bağlı akut ağrı:

    Genital sistemin özellikle üst kısmında yer alan organların ve özellikle de Fallop tüplerinin ve yumurtalıkların enfeksiyonları (PID) şiddetli ağrılara neden olabilirler.

    Yumurtalık kistlerine bağlı akut ağrı:

    Yumurtalık kistleri üreme çağında nispeten sık görülürler. Çoğu iyi huylu olan bu kistler büyük boyutlara ulaştıklarında kendi eksenleri etrafında dönerek kendi kan dolaşımlarını bozduklarında (kistin "boğulması" - torsiyon) şiddetli ağrı duyulmasına neden olabilirler. Yine bu kistler yırtıldıklarında içlerinden karın içine yayılan sıvı veya kan karın iç zarının tahrişi neticesinde karın ağrısı duyulmasına neden olabilir.

    Yumurtalık kistleri hakında bilgi almak için tıklayın>>

    Sindirim sistemi kaynaklı akut ağrılar:

    Bu tür ağrılar arasında hayati tehlike taşıyan en önemli ağrı nedeni apandisittir. Bunun dışında gıda zehirlenmesi veya bağırsak iltihabı gibi nedenler çoğu durumda ishalle birlikte kramp tarzında ağrı nedeni olurlar.

    İshal, uzun süren kabızlık, bulantı, kusma, kanlı dışkılama, kramp tarzı karın ağrısı gibi durumlarda öncelikle bir İç Hastalıkları Uzmanı muayenesinden geçilmesi ve gerekli durumlarda Genel Cerrahi veya Jinekoloji gibi branşların yapacağı muayene çok önemlidir.

    Böbrek ve idrar yolu kaynaklı akut ağrılar:

    İdrar yaparken yanma, sık idrara çıkma, idrar renginin koyulaşması, idrarla kan gelmesi, böbrek bölgesinde ağrı gibi belirtiler daha çok bu sistemle ilgili bir sorunu düşündürür.

    Bu sistemle ilgili olarak kadında en sık görülen sorun idrar torbası iltihabıdır (sistit). Bunun yanında böbrek enfeksiyonları veya böbrek-idrar yolu taşları da söz konusu olabilir.

    Diğer ağrı kaynakları:

    Yukarıda sayılan nedenler dışında karın duvarı fıtıkları, pelvis bölgesinde bulunan küçük damarların enfeksiyona bağlı veya büyük ameliyat sonrası oluşan tıkanıklıkları, büyük atardamarların damar sertliğine bağlı tıkanmaları gibi ender görülen sorunlar da ani başlangıçlı ağrı nedeni olabilirler.

    Karın bölgesine uygulanan ameliyatlar sonrasında belli bir süre içerisinde ağrı kesicilerle hafifletilebilen ağrılar görülmesi tümüyle normal olmakla beraber şiddeti giderek artan ve diğer bazı belirtilerle beraber olan ağrılarda ameliyatın kendisinden kaynaklanan bazı sorunlar söz konusu olabilir.
    sevgi sihirbazı
    sevgi sihirbazı
    Admin
    Admin


    Kadın
    Mesaj Sayısı : 3524
    Nerden : izmir
    Ruhsal Durumum: : kadın hastalıkları Keyifliqs5
    Durumum: : kadın hastalıkları Mesgulrc6
    Katılımı : :
    kadın hastalıkları Left_bar_bleue100 / 100100 / 100kadın hastalıkları Right_bar_bleue

    Takımı : kadın hastalıkları Besiktas
    Kayıt tarihi : 21/02/08

    kadın hastalıkları Empty cinsel ilişki sırasında ağrı

    Mesaj tarafından sevgi sihirbazı Paz Şub. 24, 2008 1:28 am

    CİNSEL İLİŞKİDE AĞRI

    Cinsel ilişki esnasında ağrı duyulması nispeten sık yaşanan bir durumdur. Özellikle cinsel yaşamın başlangıcının ilk aylarında kadınların çoğu az veya çok bu ağrıyı duyar. Özellikle kadının yeterince hazır olmadığı bir zamanda ilişkide bulunulması ağrının oldukça rahatsızlık verici boyutlara ulaşmasını sağlayabilir.

    Yukarıda anlatılan durum cinsel ilişkide ağrının en sık görülen nedenidir. Bunun yanında yeni başlayan bir ağrı veya ilk cinsel deneyimin üzerinden uzun bir süre geçmiş olmasına rağmen ilişki esnasında ağrı duyulması tıbbi değerlendirme gerektiren bir durumdur.

    Tıpta ilk cinsel deneyimden beri var olan ağrı "birincil disparoni", sonradan ortaya çıkmış ağrı "ikincil disparoni" olarak adlandırılır. Bu ayrım muhtemel nedenlerin ortaya konması açısından önemlidir.

    "Yüzeyel disparoni" vajina girişinde, "derin disparoni" ise penisin girmesiyle birlikte vajinanın derinlerinde ortaya çıkan ağrıdır ve bu ayrım tanının konması açısından son derece önemlidir. "Derin disparoni" durumunda ağrı alt karın bölgesinde yaygın olarak hissedilir.


    Kadınların yaklaşık %15'i hayatlarının bir döneminde böyle bir ağrıyla karşı karşıya kalırlar. Ancak %1-2'sinde ise ağrı tedavi gerektirecek kadar şiddetlidir. Bazı kadınlar bu ağrıyı daha çok genital bölgede basınç, yırtılma veya yanma hissi olarak tarif ederler.

    Neden olur?

    Disparoni nedenleri incelenirken aşağıdan yukarı doğru (vajina girişinden iç genital organlara doğru) bir ayrım yapmak konunun daha iyi anlaşılmasına katkıda bulunacaktır.

    Vajina girişine bağlı nedenler:

    -Kızlık zarıyla ilgili sorunlar: Kızlık zarının yapısal olarak sert olması bu durumun en tipik örneğidir.
    Kızlık zarı>>

    -Menopoza bağlı dokularda gerileme ("atrofi") ve kuruluk: Menopoz döneminde genital dokular esnekliklerini yitirdiklerinden ve vajinada kuruluk olduğundan cinsel ilişki tahriş ve ağrıya neden olabilir.

    -Yeterince hazır olunmadan ilişkide bulunma ve buna bağlı tahriş

    -Doğum kesisi ("epizyotomi") nedbeleri: özellikle zor doğumlardan sonra vajina girişine ve vajina içine fazla sayıda dikiş atılması gerektiğinde veya doğum kesisi iyileşmesi esnasında enfeksiyon meydana geldiğinde dikiş yerleri sıklıkla nedbe bırakarak iyileşir ve bu nedbeler ilişkide ağrı duyulmasına neden olur.

    -Enfeksiyonlar: Aktif Herpes Simpleks enfeksiyonları (genital uçuk) hem cinsel ilişkide hem de diğer zamanlarda ağrı nedeni olabilir. Herpes Simpleks Enfeksiyonları

    Vajinaya bağlı nedenler:

    -Enfeksiyonlar: ileri derecede bir vajina enfeksiyonu (vajinit) ilişki esnasında ağrı duyulmasına neden olabilir.
    Vajinit>>

    -Kitle ve tümörler: vajinada kitle çok nadir görülür. Büyük kitleler ağrı ve beraberinde kanamaya neden olabilirler.

    -Yeterince hazır olunmadan ilişkide bulunma ve buna bağlı tahriş

    -Rektosel (vajina arka duvarı sarkması), rahim sarkması ve sistosel (vajina ön duvarı sarkması): gerilmeye bağlı ağrı nedeni olabilirler.
    Rahim sarkması

    -Yabancı cisimlere karşı gelişen allerjik cevap: prezervatiflerin yapısında bulunan lateks maddesi bazı kadınlarda ciddi allerjik reaksiyonlara neden olabilmektedir. Bu tür durumlarda vajina girişi ve vajina dokusu ödemli ve dokunulmaya hassas olduğundan ilişki esnasında ağrı duyulmasına neden olabilir.

    -Doğumsal vajina kusurları: vajinanın doğuştan dar olması veya ileri derecede kısa olması ilişki esnasında ağrı duyulmasına neden teşkil edebilmektedir.

    Pelvik yapılara ait nedenler (iç genital organlara bağlı nedenler):

    -Pelvik iltihabi durumlar: pelvik enfeksiyonlar hem akut dönemde hem de iyileştikten sonraki dönemde ilişkide ağrı nedeni olabilirler.
    Pelvik enfeksiyonlar

    -Endometriyozis: endometriozis genital bölgedeki organlarda yapışıklıklara neden olan bir durumdur. Bu yapışıklıklar ilişki esnasında gerilmeye ve ağrıya neden olabilirler.
    Endometriyozis

    -Rahimin habis veya selim tümörleri

    -Pelvis içindeki organlarda geçirilmiş enfeksiyonlara, ameliyatlara veya endometriyozise bağlı gelişen yapışıklıklar

    -Geçirilmiş pelvis kırıkları

    Sindirim sistemi ve idrar yolu hastalıkları: nadiren ağrı nedeni olurlar

    -İltihabi bağırsak hastalıkları (Crohn hastalığı-Divertikülit)

    -Kabızlık

    -Hemoroid (basur), fistül ve fissür gibi anüs ve rektum bölgesi hastalıkları: dışkılama esnasında ve sonrasında ağrıya neden olabilecekleri gibi yakın komşuluk nedeniyle disparoni nedeni de olabilirler.

    -Uretra veya idrar torbasına ait sorunlar

    Psikolojik sorunlar:

    -İlk ilişkinin ağrılı olmuş olması kadının cinsel ilişkiden korkmasına ve ilişki esnasında ağrı hissetmesine neden olabilmektedir.
    İlk ilişkinin önemi>>

    Disparoni vajinismus ile karışabileceğinden yapılan değerlendirmeyle ayırıcı tanının yapılmış olması son derece önemlidir.
    Vajinismus>>
    sevgi sihirbazı
    sevgi sihirbazı
    Admin
    Admin


    Kadın
    Mesaj Sayısı : 3524
    Nerden : izmir
    Ruhsal Durumum: : kadın hastalıkları Keyifliqs5
    Durumum: : kadın hastalıkları Mesgulrc6
    Katılımı : :
    kadın hastalıkları Left_bar_bleue100 / 100100 / 100kadın hastalıkları Right_bar_bleue

    Takımı : kadın hastalıkları Besiktas
    Kayıt tarihi : 21/02/08

    kadın hastalıkları Empty sancılı adet görme

    Mesaj tarafından sevgi sihirbazı Paz Şub. 24, 2008 1:29 am

    Dismenore (Sancılı adet görme)

    Kadınların yarısından fazlasında adet kanaması döneminde az veya çok ağrı olmaktadır. Bu durum, kanamanın normal sınırlarda kalmasını sağlamak amacıyla ortaya çıkan rahim kasılmalarının ağrı olarak algılanması sonucu ortaya çıkmaktadır. Bu tür bir ağrı kadının günlük yaşamını etkilemez ve basit ağrı gidericilerle kontrol altına alınabilir.

    Yaklaşık 10 kadından birinde ise durum farklıdır: Adet kanamalarının başlamasıyla beraber ortaya çıkan ağrı oldukça şiddetlidir ve günlük yaşam olumsuz etkilenir. Kadın Hastalıkları ve Doğum kliniklerine yapılan acil başvurularının yaklaşık %10'u adet sancısı nedeniyle olmaktadır.

    Dismenore, yani sancılı adet görme gerekli incelemeler sonrası etkili bir şekilde tedavi edilebilen ve bu nedenle kadının gereksiz yere katlandığı bir ağrıdır.

    Adet kanamaları esnasında neden ağrı olur?

    Sancılı adet görme aslında normal adet görme mekanizmasının önemli bir parçası olan rahim kasılmalarının kadın tarafından ağrı şeklinde hissedilmesidir. Bu rahim kasılmalarının amacı rahim iç tabakasının atılarak yenilenmesi esnasında oluşan kanama miktarını en az seviyede tutmaktır.

    Bu kasılmalar esnasında rahimde bölgesel olarak prostaglandin adı verilen bazı maddeler salgılanır. Ağrıya yol açan olayın bu prostaglandinlerin ya aşırı miktarda salgılanması veya kadında prostaglandinlere ağrı şeklinde bir aşırı duyarlılık cevabı oluşması olduğu kabul edilmektedir. Prostaglandin salgısı özellikle yumurtlamalı bir adet döngüsünde gerçekleşebildiğinden adet görmeden kısa süre önce başlayan ve kanama bittikten sonra tümüyle kaybolan adet sancısı bir önceki adet döngüsünde yumurtlama olduğunun en güvenilir belirtilerinden biridir.

    RİA ("spiral") kadınların bir kısmında önceden var olmayan adet sancılarının ortaya çıkmasına neden olabilmektedir. Esasen RİA uygulamalarından sonra kadınların bir kısmının RİA'lsrını çıkarttırmak istemelereinin en önemli nedenlerinden biri budur.

    RİA>>

    Sancılı adet görmenin nadir görülen bir nedeni de rahimağzı girişinin kürtaj, enfeksiyon gibi nedenlere bağlı olarak daralmış olması ve buna bağlı olarak adet kanının "zorlukla atılmasıdır".

    Endometriyozis sancılı adet görmenin diğer bir nedenidir ve ilgili bölümde ayrıntılı olarak ele alınmıştır.

    Ne gibi belirtiler oluşur?

    Adet sancısı genellikle adet görmeden önceki ilk 24 saat içinde başlar, adet görmekle beraber şiddeti kısa süreli olarak artar ve adet döneminin bitmesine kadar giderek hafifler.

    Bulantı-kusma, halsizlik, ishal, kramplara ek olarak şiddetli belağrısı ve başağrısı sancıyla beraber sık görülen diğer belirtilerdir. Ağrının çok şiddetli olduğu durumlarda bayılma bile ortaya çıkabilir.

    Ne zaman jinekolojik değerlendirme gerekir?

    Adet sancıları ağrı kesicilerle kontrol altına alınabiliyorsa ve başka bir jinekolojik belirti yoksa jinekolojik muayene gerekli degildir. Ancak adet sancıları çok şiddetli olup genel iyilik halini etkilemeye başlamışsa veya günlük yaşamı etkiliyorsa mutlaka jinekolojik değerlendirme yapılmalı ve etkili bir tedavi uygulanmalıdır.

    Jinekolojik değerlendirmenin çok önemli bir amacı vardır: Endometriyozis (rahim iç tabakasının normaldışı bölgelerde bulunması, adenomiyozis, kronik enfeksiyon, karın içi yapışıklıklar, yumurtalık kistleri, miyomlar ve diğer bazı jinekolojik hastalıklar kendilerine özgü belirtiler vermeleri dışında yalnızca adet sancısı şeklinde de belirti verebilmektedirler. Yapılan jinekolojik muayene bu durumların varlığının ortaya çıkarılması ve etkili bir şekilde tedavi edilebilmesi açısından son derece önemlidir.

    Nasıl tedavi edilir?

    Jinekolojik muayenede adet sancısınına neden olabilecek bir sorun saptanması durumunda öncelikle bu sorunun giderilmesi, başarı şansının yükselmesi açısından çok önemlidir. Yetersiz bir değerlendirme sonucu yapılan tedavinin başarılı olma şansı düşüktür.

    Jinekolojik muayenede hiç bir jinekolojik sorun saptanmadığında ilk basamak tedavi ağrı kesicilerdir. Kullanılacak ağrı kesiciler "nonsteroid anti inflamatuar analjezikler" adı altında gruplandırılan ağrı kesicilerdir. Bu ilaçlar ağrıyı kesmeleri dışında prostaglandin üretimini de azaltarak çift yönlü tedavi yaparlar. Adet kanaması başlamadan 24 saat öncesinde doktor önerisine göre değişen dozlarda ilaçlar kullanılır ve sancı devam ettiği sürece ilaçlar alınmaya devam edilir.

    Ağrı kesici ilaçlara yanıt alınamayan durumlarda ikinci basamak tedavi çoğu durumda doğum kontrol haplarıdır. Adet sancısı ile yumurtlama arasında yakın bir ilişki sözkonusu olduğundan yumurtlamanın doğum kontrol haplarıyla ortadan kaldırılması ağrıları çoğu durumda etkili bir şekilde kontrol altına alır.

    İkinci basamak tedaviden de fayda görülememesi ileri inceleme gerektiren bir durumdur. Bu amaçla gerekli ön hazırlığı takiben laparoskopi adı verilen yöntemle karın boşluğu incelenir. Bu incelemede genellikle saptanan sorun endometriyozistir.

    Ağrı, özellikle de nedeni bulunamayan ağrı her zaman psikolojik bir sorunu çağrıştırır. Bu nedenle sancılı adet görme durumunda psikiyatri konsultasyonu gerekebilir.

    Yoga, transandantal meditasyon, biofeedback, gevşeme egzersizi gibi yöntemler usulüne uygun olarak uygulandıklarında adet sancısını gidermede faydalı olabilir.
    sevgi sihirbazı
    sevgi sihirbazı
    Admin
    Admin


    Kadın
    Mesaj Sayısı : 3524
    Nerden : izmir
    Ruhsal Durumum: : kadın hastalıkları Keyifliqs5
    Durumum: : kadın hastalıkları Mesgulrc6
    Katılımı : :
    kadın hastalıkları Left_bar_bleue100 / 100100 / 100kadın hastalıkları Right_bar_bleue

    Takımı : kadın hastalıkları Besiktas
    Kayıt tarihi : 21/02/08

    kadın hastalıkları Empty adet öncesi gerginlik belirtileri

    Mesaj tarafından sevgi sihirbazı Paz Şub. 24, 2008 1:31 am

    PREMENSTRUEL SENDROM
    (ADET ÖNCESİ GERGİNLİK BELİRTİLERİ)

    Premenstruel sendrom (PMS) kadınlarda adet kanaması öncesi dönemde başlayan ruhsal veya fiziksel bazı belirtiler topluluğunu ifade eden bir terimdir. Bu belirtiler genellikle adet kanamasının başlamasına bir hafta ortaya çıkar ve adet görülmesiyle birlikte birkaç günde kaybolurlar.

    Kadın doğası oldukça karmaşıktır. Kadının doğasını daha iyi anlayabilmek için PMS'nin ne olduğu toplumun her bireyi tarafından bilinmelidir. Özellikle işverenlerin ve eşlerin iletişimde oldukları kadınla ilişkilerinin sağlıklı bir şekilde yürüyebilmesi için bu konu hakkında mutlaka bilgi sahibi olmaları gerekir.

    PMS Ne Sıklıkta Görülür?

    Aslında her kadında adet öncesi dönemde bazı belirtiler ortaya çıkar. Bu belirtilerin amacı kadının adet olacağından haberdar edilmesi ve böylece hazırlıksız yakalanmasının engellenmesidir. Bu belirtiler kadınların yarısından daha azında rahatsız edici, ancak dayanabilecek şiddette olurken, %5 kadın oldukça şiddetli belirtiler hisseder.

    Bu aşamada premenstruel belirtiler ile premenstruel sendrom arasındaki ayrımı yapmak önemlidir:

    Premenstruel belirtiler kadınların önemli bir kısmında görülürlerken PMS, kadının yaşantısını derinden etkileyen sosyal bir durum olarak kabul edilebilir: Amerika'da yapılan bir istatistiksel çalışma bu ülkede kadınların adet öncesi dönemlerinde daha fazla suç işlediklerini ortaya koymaktadır. Aynı raporda tıbbi veya psikiyatrik bir hastalık nedeniyle hastaneye yatırılan, intihara teşebbüs eden kadınların, çocuklarını normalde önemsenmeyecek ufak bazı şikayetler nedeniyle doktora götüren kadınların önemli bir kısmının adet öncesine yakın günlerde oldukları görülmektedir.

    PMS Kimlerde Görülür?

    PMS, ergenlik çağından önce ve menopoz çağında çok ender görülür ve bir üreme çağı sorunudur. Sıklıkla 30-45 yaş arası kadınlarda gözlenir. Ailevi bir eğilim sözkonusu olmasına karşın, sosyal sınıf ve ırksal farklılıklar göstermez. Doğum kontrol hapı kullananlarda belirtiler şiddetlenebilir.

    PMS Neden Olur?

    PMS'nin nedeni tam olarak belli değildir. Mineral yetersizliği (magnezyum, çinko), vitamin yetersizliği (A, B vitaminleri), hormonal dengesizlik (progesteron hormonu yetersizliği), vücutta aşırı sıvı tutulumu, prostaglandin ve nörotransmitter adı verilen kimyasal maddelerin dengesizliği ve psikosomatik nedenler belirtilerin ortaya çıkmasında muhtemelen etkin roller üstlenmektedirler.

    PMS'nin Belirtileri Nelerdir?

    PMS en ağır şekliyle ortaya çıktığında tüm vücut sistemlerini etkileyebilir ve bu durumda her organa ait belirtiler meydana gelebilir. PMS belirtileri hafif adet öncesi belirtileri şeklinde olabilir, doktora başvuracak kadar, ancak dayanılabilir şiddette olabilir veya iş kaybına, sosyal ilişkilerde sorunlara, kişide depresyona yol açacak kadar şiddetli olabilir.

    PMS'nin ruhsal belirtileri ruhsal çökkünlük, yorgunluk hissi, aşırı uyuma eğilimi, çevreye ilginin azalması, duygu durumunda dalgalanmalar, sinirlilik, gerginlik, hassaslaşma, alınganlık gösterme, ağlama eğilimi şeklinde olabilir.

    Memelerin dolgunlaşması, büyümesi ve ileri derecede hassaslaşması şeklinde meme belirtileri olabilir.

    Vücutta ödemlere (şişmeler), kısa zamanda kilo alımına, karında şişkinliğe ve elbiselerin dar gelmesine yol açabilecek kadar şiddetli sıvı tutulumu ortaya çıkabilir.

    Başağrısı, bulantı-kusma, kabızlık, ishal, iştah artışı, aşırı susama, alkole tahammülsüzlük, cinsel istek artışı, akne (sivilce) ortaya çıkması diğer sık gözlenen belirtilerdir.

    PMS Tanısı Nasıl Konur?

    Adet öncesi dönemde bazı belirtilerle başvuran her kadına PMS tanısı koymak, kadının gereksiz yere bazı tedavilere ve bunların yan etkilerine maruz kalması anlamına geleceğinden ancak belli bazı kriterleri taşıyanlara PMS tanısı konur.

    PMS tanısı koymak için aşağıdakilerin mutlaka varolması gerekir:

    1-Belirtiler düzenli olarak ortaya çıkmalı ve kaybolmalıdır: adet döngüsünün ikinci yarısında ortaya çıkan belirtilerin şiddeti giderek artmalıdır.

    2-Adet görüldükten sonra belirtiler üç gün içinde kaybolmalıdır.

    3-Her adet döngüsünde en az 10 gün süren belirtisiz bir dönem varolmalıdır.

    4-Belirtiler arka arkaya en az üç adet döngüsünde görülmüş olmalıdır.

    5-Belirtiler iş yaşamı, sosyal yaşamı ve kişisel ruhsal dengeyi etkileyecek kadar şiddetli olmalıdır.

    Kadınlar PMS tanısını genellikle kendi kendilerine koyarak doktora başvururlar. Ancak yapılan tıbbi değerlendirmede sıklıkla altta yatan sorunun gerçekte adet öncesi dönemde yaşanan belirtilere kişinin aşırı hassasiyet göstermesinin söz konusu olduğu saptanabilir.

    Tanının doğru konabilmesi ve tedavinin doğru bir şekilde verilebilmesi için komple bir jinekolojik sorgulama ve muayene yapılır ve bazı destekleyici laboratuvar tetkikleriyle tanı desteklenir.

    PMS Nasıl Tedavi Edilir?

    PMS nedeniyle günlük işlerini yapamayacak duruma gelinmesi, sosyal ilişkilerde problemler ortaya çıkması, intihar girişimi, saldırganlık eğilimi gibi psikiyatrik belirtilerin ortaya çıkması PMS'nin en ağır şekli olarak kabul edilir ve tedavi genellikle Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı tarafından uygulanır.

    İlaçla Tedavi Yöntemleri:

    Çoğu durumda PMS belirtileri yukarıdaki kadar şiddetli değildir ve özellikle bedensel belirtilerin hakim olduğu durumlarda Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı takibinde uygulanan tedavi yöntemleriyle PMS belirtileri dayanılabilecek hale getirilebilir.

    Doğum kontrol hapları:

    Bu ilaçlar özellikle beraberinde adet düzensizliği ve adet sancısı olan kadınlarda faydalıdır. Ancak bazı kadınlarda doğum kontrol hapı kullanımı PMS'nin ruhsal belirtilerini şiddetlendirebilmektedir.

    Ağrı kesici-iltihap giderici ilaçlar:

    Belirtiler başlar başlamaz düzenli olarak alındığında ve adet kanamasının üçüncü gününe kadar kullanıldığında bu ilaçlar özellikle PMS belirtileri ile beraber adet sancısı gibi ek belirtileri olan kadınlarda faydalı olabilmektedir.

    GnRH analogları:

    Bu özel hormon ilaçları yumurtalıkların işlevlerini geçici olarak devre dışı bırakarak östrojen ve progestron hormonu salgısını menopozda olan bir kadındaki seviyelere düşüren ilaçlardır. Dikkatli bir değerlendirme sonrası mutlaka doktor kontrolünde kullanılmaları gerekir. Uzun süre kullanıldıklarında kemik erimesi gibi ciddi sonuçlar doğurabileceklerinden tedavi süresi uzayacaksa beraberinde östrojen hormonu takviyesi yapılır.

    Rahimin alınması:

    PMS'de tüm yöntemler başarısız kaldığında yumurtalıklarla beraber rahimin ameliyatla çıkarılması şeklinde uygulanan ve en son tercih edilen yöntemdir. Günümüzde etkili ilaçların varlığı sayesinde giderek az uygulanan bir tedavi biçimi haline gelmiştir.

    Ödem (şişme) Belirtisinin Ön Planda Olması Durumunda Uygulanacak Tedavi:

    Ödem tedavisinde bazı idrar söktürücü ilaçlar fayda verebilmekle beraber, bu ilaçların uzun süre kullanılması ciddi bazı yan etkilerin oluşmasına neden olabilmektedir.

    Meme Hassasiyeti Ön Planda Olması Durumunda Uygulanacak Tedavi:

    Meme hassasiyeti ön planda olduğunda bu hassasiyetin fibrokistik hastalık gibi diğer meme hassasiyetine neden olabilecek durumlardan ayrımının yapılması çok önemlidir. PMS'ye bağlı meme hassasiyetinin giderilmesinde memeleri alttan iyi destekleyen bir sütyenin gece gündüz kullanılması, kafein alımının kısıtlanması, sigara içilmemesi çoğu kadın için yeterli olmaktadır. Yağ tüketiminin azaltılması, doktor önerisine göre idrar söktürücü ilaçların ve A, B, E grubu vitaminlerin kullanılması bazı kadınlarda oldukça iyi sonuç verebilmektedir.

    Ruhsal Belirtilerin Ön Planda Olması Durumunda Uygulanan Tedavi:

    Ruhsal belirtiler basit duygusal dalgalanmalar şeklinde olabileceği gibi, ağır depresyon şeklinde de ortaya çıkabilir. Tedavide antidepresan ilaçlar ve gerekli durumlarda psikiyatrik değerlendirme sonucuna göre daha farklı ilaçlar kullanılabilir.

    Belirtileri hafif veya orta şiddette olan kadınlar ilaç kullanmadan, aldıkları çeşitli önlemlerle belirtileri hafifletebilirler:

    Durum hakkında bilgi sahibi olunması:

    PMS belirtileri olan bir kadın "aklını kaçırmadığını" bilmelidir. Belirtilerin giderek kötüleşmeyeceğini, aksine yaş ilerledikçe azalacağını, olayın hormonlara karşı dokuların bir tür hassas bir cevabı olduğunu, birçok kadında bu belirtilerin olduğunu ve belirtilerin tedavi edilebileceğini bilmek çoğu kadında belirtilerin daha hafif hissedilmesi için yeterlidir.

    Gıdalar:

    Kafein (kahve, çay, çikolata, kola ve bazı ağrı kesicilerde bulunur) başağrısı ve meme hassasiyeti gibi PMS belirtileri şiddetlendirmektedir. Kafein alımının özellikle belirtilerin olduğu dönemlerde kısıtlanması belirtilerin şiddetini azaltmada oldukça etkili olabilir.

    PMS belirtileri olan kadınlar özellikle adet döngüsünün ikinci yarısında (yumurtlama sonrasında) alkole karşı aşırı duyarlılık geliştirirler ve bu dönemde alkol alınması PMS belirtilerinin daha şiddetli hissedilmesine neden olabilir.

    Sigarada bulunan madde olan nikotin vücutta su tutan hormonların salgısını uyardığı için sigara azaltılmalı, en iyisi tümüyle bırakılmalıdır.

    Egzersiz:

    Düzenli egzersiz yapılması PMS belirtilerini hafifletmede etkili bulunmuştur. Bu durum muhtemelen egzersizin beyin endorfin seviyesini artırıcı özelliğine bağlıdır. Endorfin vücudun salgıladığı bir morfin türevidir ve "mutluluk hormonu" olarak da bilinir. Bu maddenin rahatlatıcı, gevşetici özellikleri vardır. Haftada en az üç kez yirmişer dakikalık egzersiz uygulanması ve bu uygulamanın düzenli olarak sürdürülmesi PMS belirtilerinin hafifletilmesinde mutlaka fayda verecektir.

    Yaşamsal stresin azaltılması:

    Gevşeme teknikleri (meditasyon gibi) ve yoga uygulamalarının faydalı olduğu PMS belirtileri yaşayan kadınlar tarafından sıklıkla belirtilmektedir.

    Yaşamdan stresi uzaklaştırmak için bilinçli ve istekli olunması ve bu yönde adımlar atılması son derece önemlidir. Bu konuda yardım almak için bir uzmana başvurmak bu konuda atılacak ilk adımdır.
    sevgi sihirbazı
    sevgi sihirbazı
    Admin
    Admin


    Kadın
    Mesaj Sayısı : 3524
    Nerden : izmir
    Ruhsal Durumum: : kadın hastalıkları Keyifliqs5
    Durumum: : kadın hastalıkları Mesgulrc6
    Katılımı : :
    kadın hastalıkları Left_bar_bleue100 / 100100 / 100kadın hastalıkları Right_bar_bleue

    Takımı : kadın hastalıkları Besiktas
    Kayıt tarihi : 21/02/08

    kadın hastalıkları Empty akıntı sorunu

    Mesaj tarafından sevgi sihirbazı Paz Şub. 24, 2008 1:31 am

    AKINTI SORUNU

    Fizyolojik akıntı

    Kadınların önemli bir kısmında hiç bir hastalık söz konusu olmamasına karşın akıntı vardır. Fizyolojik akıntı olarak nitelendirilen bu akıntının en önemli özellikleri akıntının uzun zamandan beri var olması, hemen her gün bulunması, kokusuz olması, renginin şeffaf-beyaz veya açık sarı renkli olması, beraberinde ağrı, idrar yaparken yanma, kanama ve diğer belirtilerden hiç birinin bulunmamasıdır. Bu özelliklere sahip bir akıntının bir hastalıktan kaynaklanması pek olası değildir.

    Bazen fizyolojik akıntı ped kullanımı gerektirecek kadar fazla olabilir. Esasen hijyenik ped üreticilerinin "günlük ped" adı altında bir ürün geliştirmelerinin nedeni kadınlarda fizyolojik akıntının nispeten sık görülen bir durum olmasıdır.

    Fizyolojik akıntı, rahimağzı salgılarıyla birlikte kendini sürekli olarak yenileyen vajina dokusundaki artıkların atılmasından ibarettir. Bu açıdan bakıldığında fizyolojik akıntının aslında önemli bir işlevi olduğu söylenebilir.

    Fizyolojik akıntılar hormonlar tarafından kontrol edildiklerinden özellikle aktif hormon üretiminin devam ettiği üreme çağında görülürler.

    Fizyolojik akıntı adet döngüsünün her gününde var olabileceği gibi yalnızca belli günlerde ortaya çıkabilir. Yumurtlama döneminde rahimağzından yumurta akı kıvamında, lastik gibi uzayabilen berrak bir sıvı salgılanır ve bu sıvı kadın tarafından çoğunlukla hissedilerek "akıntı" olarak nitelendirilir.

    Unutmayın: Akıntının özellikleri yukarıdakilere uymuyorsa bu sizde bir sorun olduğuna işaret edebilir. Özellikle yeni başlayan, yani alışkın olmadığınız bir akıntı söz konusuysa kendi kendinize "fizyolojik akıntı" tanısını koymamalı ve doktora başvurmalısınız.

    Fizyolojik olmayan akıntılar

    Yeni ortaya çıkmış, koyu sarı, yeşil, kahverengi renkli, kanlı, köpüklenen, kötü kokulu, beraberinde ağrı, idrar yaparken yanma, normal dışı kanama gibi belirtilerle seyreden bir akıntı çoğu durumda bir genital sistem sorununa işaret eder ve mutlaka doktor değerlendirmesi gerektirir. Çoğu durumda neden bir genital enfeksiyondur.

    Akıntının kaynağı olan genital enfeksiyon çoğu durumda vajinaya sınırlı iken (vajinit), bazı durumlarda rahimağzı enfeksiyonu (servisit) veya genital sistemin daha üst bölgelerini tutan bir pelvik enfeksiyon söz konusu olabilir.

    Vajinitler genital hijyenin bozulmasına neden olabileceklerinden ve özellikle de gebelik döneminde yaratmaları muhtemel sorunlar nedeniyle genellikle tedavi edilmeleri önerilen enfeksiyonlardır.
    Servisit nedeni olan bakteriler üst genital kanala sıçrayarak daha ciddi enfeksiyonlara neden olabileceklerinden mutlaka tedavi edilmelidirler.
    Pelvik enfeksiyonlar tüplerin tıkanmasına ve abse oluşumuna neden olabileceklerinden her zaman ciddiye alınmalıdırlar.
    Enfeksiyon dışında, ender görülse de özellikle rahimağzındaki kanser öncüsü lezyonların ve kanserlerin de yalnızca akıntı şeklinde belirti verebileceği unutulmamalı ve akıntının nedeninin aydınlatılması için kısa zamanda doktora başvurulmalıdır.
    sevgi sihirbazı
    sevgi sihirbazı
    Admin
    Admin


    Kadın
    Mesaj Sayısı : 3524
    Nerden : izmir
    Ruhsal Durumum: : kadın hastalıkları Keyifliqs5
    Durumum: : kadın hastalıkları Mesgulrc6
    Katılımı : :
    kadın hastalıkları Left_bar_bleue100 / 100100 / 100kadın hastalıkları Right_bar_bleue

    Takımı : kadın hastalıkları Besiktas
    Kayıt tarihi : 21/02/08

    kadın hastalıkları Empty tüylenme sorunu

    Mesaj tarafından sevgi sihirbazı Paz Şub. 24, 2008 1:32 am

    TÜYLENME SORUNU (hirsutismus)

    "Erkek tipi kıl bölgeleri" olarak kabul edilen üst dudak üstü, çene kemiği üstü ve yanaklar, göğüs kafesi üstü bölge ve göbek çevresi, kasık ile göbek arasındaki orta hat, bacakların iç yüzleri, sırt, kalça ve kasıklar gibi bölgelerde kıllanma oluşması durumunda kadında "tüylenme" veya tıbbi adıyla hirsutismus'tan bahsedilir.

    Dikkat: Genetik özelliklere bağlı olarak bazı kadınlarda bu bölgelerde de ince ve hatta bazen daha kalın ve koyu renkli kıllar olabilmekte ve bu durumlarda kadınlar muhtemel bir hormonal bozukluk endişesiyle doktora başvurabilmektedirler. Bu tür durumlarda yapılan hormonal incelemeler çoğu durumda normal sonuçlanmakta ve epilasyon ile kıl köklerinin alınması dışında kalan tedavi yöntemleri sonuç vermemektedir.

    Burada ele alınacak olan sorun, "erkek tipi kıl bölgelerindeki" kılların dikkati çekecek ve estetik sorun yaratacak şekilde büyümüş olmasıdır. Çoğu zaman beraberinde başka türlü hormonal dengesizlik çağrıştıran belirtilerin de görüldüğü bu tür bir durumda doktora başvurulması özellikle üreme çağında olan kadınlarda nedenin aydınlatılması ve tedavinin başlatılması açısından son derece önemlidir.

    Kıllar Hakkında Genel Bilgiler

    Vücudumuzu kaplayan kıllar kıl kökü adı verilen yapının bir ürünüdür. Vücudumuzdaki kılların dağılımı ve yoğunluğu genetik olarak belirlenmiştir ve ayak tabanı, avuç içi gibi bölgeler hariç vücudumuzu kaplayan cildimizin tüm alanlarında kıl kökleri mevcuttur. Bu kıl köklerinin bazıları gözle görülmeyecek incelikte kıl üretimi yaparlarken bazıları aktif olarak kıl üretimi yapar ve cinsiyet, ırk, yaş, hormonal durum gibi etkenlere göre vücutta daha az veya daha belirgin olan bir tüylenme paterni oluştururlar.

    Kıl kökleri kendilerine hormonlar tarafından verilen emirler doğrultusunda sürekli olarak kıl üretir ve üretilen bu kıl kendiliğinden dökülene veya kesilene kadar o bölgede durur. Vücudun her bölgesindeki kılın kendine özgü uzama hızı (hızlı uzayan, yavaş uzayan) ve sınırı (uzamaya sürekli devam eden veya belli bir uzunluktan sonra çok yavaş uzayan, ömrü (uzadıktan sonra kısa zamanda dökülen veya sürekli kalan) ve renklenme (açık renk, daha koyu renk) şekillenme (düz veya kıvrılan) özelliği vardır ve kıl kökleri kendilerine atfedilen bu özelliklere göre üretim yaparlar.

    Saçlarımızdaki kıllar uzama hızı yüksek, uzama sınırı geniş olan yani oldukça büyük uzunluklara ulaşabilen özelliktedir. Bunun yanında kollarımızdaki kıllar çok yavaş uzayan ve aynı uzunlukta kalan izlenimi veren kıllardır.

    Kıl köklerinin hepsi aynı anda üretim yapmazlar. Bunun yerine bir kısmı aktif olarak kıl üretirken bazıları gelişme, bazıları dinlenme aşamasındadır. Yine hormonlar tarafından yönlendirilen bu durum kılların aynı anda birden çıkmasını ve birden dökülmesini engeller.

    Kıl köklerini yöneten hormonlar androjen hormonlar adı verilen (daha çok bilinen adıyla "erkeklik hormonları") adı verilen bir grup hormondur. Bu hormon grubuna "erkeklik hormonları" adı verilmiş olmasına karşın gerçekte kadında da bu hormonlar daha düşük seviyelerde üretilirler.

    Androjen hormonlar kadınlarda temel olarak yumurtalıklar ve böbreküstü bezinde üretilirler ve buradan kana verilirler.

    Tüylenme Neden Olur?

    Herhangi bir nedenle "erkeklik hormonlarının" salgısı arttığında kana daha fazla hormon geçer ve kıl köklerine daha fazla hormon ulaşır. Fazladan ulaşan bu hormon kadınlarda normalde istirahat halinde olan erkek tipi kıl bölgelerinde kıl üretiminin artmasına neden olur ve hormon üretiminin derecesine göre hafif veya şiddetli tüylenme belirtileri ortaya çıkar. Kadınların erkeklik hormonlarının fazlasına hassas olan cilt bölgelerinde kıl üretimi artışı dışında diğer bir sorun da yağ üretiminin artması nedeniyle ortaya çıkan sivilcelenme sorunudur.

    Erkeklik hormonları istirahat halinde olan kıl köklerini uyardığında oluşan kıllar koyu ve serttir ve bir kez üretim yapmaya başlayan kıl kökü bu üretimini durmaksızın sürdürür.

    Kadında erkeklik hormonu üretimini artıran durumlar arasında en sık görüleni polikistik overdir. Yumurtlama bozukluğu zemininde gelişen bu durumda yumurtalıklardan fazla miktarlarda erkeklik hormonu salgısı olur ve adet düzensizliğine ek olarak sıklıkla tüylenme belirtileri ortaya çıkar.

    Hormon üretimini artıran ve nispeten ender görülen durumlar böbreküstü bezinin genellikle kalıtsal olan bozukluklarıdır.

    Bazı tiroid bezi hastalıkları, hipofiz bezi hastalıkları ve hormon salgısı yapan kist veya kitleler de kadında tüylenme sorunu yapabilirler.

    Sürekli olarak kullanılan bazı ilaçlar da kadında tüylenme sorununa neden olabilen diğer bir etkendir.

    Tüylenme bazı durumlarda hormon seviyeleri normal olmasına karşın da ortaya çıkabilmektedir. Bu, kıl köklerinin düşük seviyelerdeki hormonlara bile hassas olmasından kaynaklanan bir durumdur. Bu tür durumlarda tüylenme dışında başka tür hormonal dengesizlik belirtileri ortaya çıkmaz.

    Tanı ve Tedavi İşlemleri

    Tüylenme her zaman ciddiye alınması gereken bir durumdur. Yapılan tıbbi değerlendirme sonrasında yapılacak ilk ayrım hormon seviyelerinin yüksek olup olmadığı, seviyelerin yüksek olması durumunda bu yüksekliğin kaynağıdır (yumurtalık veya böbreküstü bezi veya çok ender görülen diğer kaynaklar).

    Hormon seviyelerinin normal olması sıklıkla rastlanan bir durumdur ve bu durumda belirtiyi oratadan kaldırmaya yönelik çeşitli ilaçlar veya tüy giderici yöntemler kullanılır.

    Hormon seviyelerinin yüksek olması durumunda kaynağı baskılayıcı hormonal tedavi yöntemleri uygulanır. Üretime başlamış kıl köklerinin üretimini kesmek zor olduğundan bu tedavi ancak yeni kılların çıkmasını engelleyebilir.
    sevgi sihirbazı
    sevgi sihirbazı
    Admin
    Admin


    Kadın
    Mesaj Sayısı : 3524
    Nerden : izmir
    Ruhsal Durumum: : kadın hastalıkları Keyifliqs5
    Durumum: : kadın hastalıkları Mesgulrc6
    Katılımı : :
    kadın hastalıkları Left_bar_bleue100 / 100100 / 100kadın hastalıkları Right_bar_bleue

    Takımı : kadın hastalıkları Besiktas
    Kayıt tarihi : 21/02/08

    kadın hastalıkları Empty sivilceler

    Mesaj tarafından sevgi sihirbazı Paz Şub. 24, 2008 1:32 am

    SİVİLCELER

    Sivilce veya tıbbi adıyla akne, en sık görülen cilt rahatsızlıklarından biridir ve ergenlik çağında insanların hemen tümü hafif veya ağır şekliyle bu sorunu mutlaka yaşamıştır. Bu yazıda sivilcelerin genel özelliklerine değil, sivilcelerin hangi durumlarda jinekolojik bir hastalığa işaret edebileceği konusuna değinilecektir.

    Sivilceler Nasıl Oluşur?

    Sivilceler cildin yağ bezlerinin bir hastalığıdır. Yağ bezlerinin cilde açılan kanalları tıkandığında sivilce denilen oluşumlar ortaya çıkar. Sivilceler en sık yüzde, alında, sırtta, göğüste ve omuzlarda oluşurlar. Estetik görünümün geçici olarak bozulmasına neden olabilecekleri gibi, şiddetli olan lezyonlar nedbeleşerek iyileştiklerinde kalıcı izler de bırakabilirler.

    Yağ bezleri normalde sebum adı verilen bir madde salgılarlar. Bu salgı bildiğimiz yağ özelliklerini taşır ve amacı cildi korumaktır. Yağ bezlerinin önemli kısmı vücutta kıl köklerinin (foliküllerin) iniçinde yer alırlar ve salgı bu kıl kökünün yüzeyine olur. Herhangi bir nedenle sebum ("yağ"), bu kıl kökünün bulunduğu bölgeden dışarı açılamadığında bu bölgede birikir ve sivilce ortaya çıkar.

    Kıl kökü tıkandığında içeride biriken bu sebum ve kıl kökü yenilenmesiyle normalde dışarı atılması gereken ölü hücreler atılamadığından içeride birikirler ve bakteriler için çok uygun bir besiyeri oluştururlar. Başta Propionibacterium Acne adı verilen bakteri olmak üzere çeşitli bakteriler tıkanmış folikül içinde çoğalmaya başlarlar. Bakterilerin çoğalırken salgıladıkları maddeler bölgede ödem, kızarıklık ve ağrı gibi iltihabi belirtilere yol açarlar. Belli bir aşamadan sonra kıl kökü içindeki basınç çok artar ve sivilce içeriği patlayarak cilde boşalır.

    Sivilce oluşumunu açıklamak için çok çeşitli teoriler ortaya atılmıştır. Bunlardan en çok kabul göreni kanda "erkeklik hormonlarının" artması ve bu artışa bağlı olarak kıl kökünün içinde bulunan sebum salgısının ileri derecede artmasıdır. Özellikle ergenlik çağının başlarından itibaren hem kız hem de erkek çocuklarda büyüme ve gelişmeyi sağlamak amacıyla testosteron hormonu ve diğer erkeklik hormonları artar ve bu artış duyarlı kişilerde sivilce oluşumuyla sonuçlanır.

    Sivilce oluşumu kalıtımsal özelliklerden çok fazla etkilendiğinden özellikle anne ve babasında ergenlik çağında sivilce öyküsü olan kız ve erkekler bu problemle daha sık karşılaşırlar. Kalıtım muhtemelen sebum salgılayan hücrelerin erkeklik hormonlarına duyarlılığını etkilemektedir.

    Ergenlik çağındaki kızlarda ve kadınlarda adet kanamasından 2-7 gün önce değişen hormonal ortam nedeniyle sivilcelerde artış gözlenir. Gebelik, doğum kontrol hapına başlama veya bırakma, ağır ruhsal veya fiziksel stres de hormon düzenini etkileyerek sivilcelerin artmasına veya daha önceden hiç sivilce sorunu yaşamayanlarda yeni sivilce oluşumuna neden olabilir.

    Cildi "kirli" olanlarda ve bazı gıdaları alanlarda sivilcelerin daha çok görüldüğü doğru değildir.

    Sıklıkla ergenlik döneminde ortaya çıkmaya başlayan sivilceler genellikle 30 yaşından sonra azalma eğilimi gösterse de, 40-50 yaşlarına kadar sivilce sorunu yaşayan insanlar da vardır.

    Jinekolojik Açıdan Sivilceler

    Sivilcelerin oluşumunda kanda erkeklik hormonu seviyesi artışının önemli nedenlerden biri olduğu belirtilmişti. Kadınlarda bu hormonun artmasına neden olan jinekolojik sorunlar sivilce oluşumuna neden olabilmektedirler. Jinekolojide bu durumun en sık yaşanmasına neden olan hastalık polikistik overdir. Kronik yumurtlama bozukluğuyla seyreden bu hastalıkta adet görememe, seyrek adet görme, şişmanlama, gebe kalamama, tüylenme gibi belirtiler olabilir.

    Sivilcelerin tedavisi genellikle bir cildiye uzmanı tarafından yapılır. Ancak özellikle yukarıda sayılan belirtilerin varlığında cildiye uzmanı değerlendirmesine ek olarak bir Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı değerlendirmesi de gereklidir. Yukarıdaki belirtiler dışında, ergenlik döneminde hiç sivilce olmamış veya hafif olmuş olmasına rağmen ergenlik döneminden sonra sivilce problemiyle karşılaşan kadınların da bir Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı değerlendirmesinden geçmeleri önerilmektedir.

    Cildiye uzmanı tarafından izotretinoin içerikli ilaç tedavisi verilen kadınların gebelikten korunmaları gerektiği unutulmamalıdır. Sivilce tedavisinde en güçlü ilaçlardan biri olan izotretinoin, bilinen en güçlü teratojen (bebekte doğumsal kusur yapan) ilaçlardan biri olduğundan bu ilaç gebe olan veya gebelik şüphesi olan kadınlarda kullanılmamalıdır.
    sevgi sihirbazı
    sevgi sihirbazı
    Admin
    Admin


    Kadın
    Mesaj Sayısı : 3524
    Nerden : izmir
    Ruhsal Durumum: : kadın hastalıkları Keyifliqs5
    Durumum: : kadın hastalıkları Mesgulrc6
    Katılımı : :
    kadın hastalıkları Left_bar_bleue100 / 100100 / 100kadın hastalıkları Right_bar_bleue

    Takımı : kadın hastalıkları Besiktas
    Kayıt tarihi : 21/02/08

    kadın hastalıkları Empty dış genital bölge sorunları

    Mesaj tarafından sevgi sihirbazı Paz Şub. 24, 2008 1:33 am

    DIŞ GENİTAL BÖLGE (VULVA) SORUNLARI

    Dış genital bölge, üreme çağındaki kadınlarda sorunların nispeten sık görüldüğü bir bölgedir. Bölge yapı itibarıyla ciltle kaplı olmasına karşın diğer cilt bölgelerinde görülmeyen özel bazı sorunların yerleşim yeri olabilir. Cinsel yolla bulaşan hastalıkların önemli bir kısmı bu bölgede belirti verirler. Bunun yanında bölgenin dışkı ve idrar boşaltım sistemiyle olan yakınlığı bu bölgeyi enfeksiyon ve tahrişlere elverişli bir bölge haline getirir. Belli bazı kurallara uyularak dış genital bölgede yaşanması muhtemel sorunların önemli bir kısmı kadın tarafından kolaylıkla kontrol edilebilir.

    Genital hijyen kuralları

    Bölgedeki hastalıkların erken tanınma olasılığını daha da artırmak amacıyla son yıllarda kadınlara yıllık rutin jinekolojik muayenelerden geçmeleri yanında belli aralıklarla bölgeyi kendi kendilerine de muayene etmeleri önerilmektedir.

    Kendi Kendine Dış Genital Bölge (Vulva) Muayenesi

    Dış genital bölge sorunları kendini cilt yüzeyinden kabarık şişlikler, kaşıntı, yanma, cinsel ilişki esnasında ağrı, idrar yaparken ağrı ve ciltte yara ortaya çıkması şeklinde gösterirler.

    Vajina giriş kısmında iç yüzde tek taraflı, bazen çift taraflı ortaya çıkan ağrılı şişlikler bir Bartholin bezi abse veya kistinin habercisi olabilirler.

    Dış genital bölge cilt yüzeyinde ve anüse doğru genellikle birden sayıda, düzensiz yüzeyli, ağrısız kabartılar bir genital siğil (HPV enfeksiyonu) belirtisi olabilir.

    Yine cilt yüzeyinden vajina girişine doğru uzanan ağrılı ve içi sıvı dolu kabarcıklar geçirilmekte olan bir genital uçuk hastalığına (HSV enfeksiyonu) işaret edebilir.

    Ciltte ortaya çıkan ağrılı ve ağrısız yaralar frengi veya daha başka bir cinsel yolla bulaşan hastalık habercisi olabilir.

    Özellikle ağda sonrasında kıllarla kaplı bölgede ortaya çıkan ağrılı şişlikler bölgedeki kıl köklerinin enfeksiyonu sonucu oluşan ufak abselerin belirtisi olabilir.

    Bölgede ortaya çıkan bölgesel renk değişiklikleri VIN adı verilen hastalığın veya diğer bazı ciddi hastalıkların belirtisi olabileceğinden bu renk değişikliği bölgelerinin çoğu durumda biyopsi alınarak incelenmesi gerekir.

    Vajinada bir enfeksiyon varlığında (vajinit) oluşan akıntı dış genital bölgede tahriş oluşturur. Buna bağlı olarak bölgede bir sorun olmamasına karşın kaşıntı, yanma gibi belirtiler ortaya çıkabilir. Temel sorun giderilmedikçe (vajinit) bu belirtilerin ortadan kalkması mümkün değildir.

    Genital mantar enfeksiyonları

    Dış genital bölgedeki kaşıntı sorunu bazen kullanılan hijyenik pedin bileşiminde kullanılan bir maddeye allerjik olunmasından kaynaklanabilir. Yine bazı kadınlarda kondomların yapımında kullanılan lateks madesine karşı ciddi bir allerji reaksiyonu ortaya çıkabilir.

    Ender görülen bir sorun da vulvar distrofi adı verilen ve bölgede kaşıntı, yanma gibi sorunlar yaratan hastalık grubudur.

    Vulvar distrofi

    Dış genital bölgede görülen sorunlar elbette yukarıdakilerle sınırlı değildir. Her jinekolojik belirtide olduğu gibi dış genital bölgede ortaya çıkan bir belirti kısa zamanda doktor kontrolünden geçilmesini gerektirir.
    sevgi sihirbazı
    sevgi sihirbazı
    Admin
    Admin


    Kadın
    Mesaj Sayısı : 3524
    Nerden : izmir
    Ruhsal Durumum: : kadın hastalıkları Keyifliqs5
    Durumum: : kadın hastalıkları Mesgulrc6
    Katılımı : :
    kadın hastalıkları Left_bar_bleue100 / 100100 / 100kadın hastalıkları Right_bar_bleue

    Takımı : kadın hastalıkları Besiktas
    Kayıt tarihi : 21/02/08

    kadın hastalıkları Empty idrar yolu sorunları

    Mesaj tarafından sevgi sihirbazı Paz Şub. 24, 2008 1:34 am

    KADINLARDA İDRAR YOLU SORUNLARI

    İdrar Yolu Enfeksiyonuna İşaret Eden Belirti ve Bulgular

    Kadınlarda idrar yolu enfeksiyonları nispeten sık olarak görülür. İdrar yaparken yanma, sık idrara çıkma, böbreklerin bulunduğu bölgede ağrı, idrarda kan görülmesi gibi belirtiler idrar yolu enfeksiyonuna işaret edebilirler. Aynı belirtiler idrar yolu taşlarında da ortaya çıkabileceğinden aradaki ayrımın yapılabilmesi ve sorunun ilerlemeden giderilebilmesi için kısa zamanda doktora başvurulması son derece önemlidir.

    İDRAR KAÇIRMA SORUNU

    Böbreklerde oluşan idrar, böbreklerle idrar torbası arasında bulunan borular sayesinde idrar torbasına aktarılır ve burada depolanır. Depolanan idrar miktarı belli bir aşamaya ulaştığında idrar torbasında bir gerilme oluşmasına neden olur ve bu gerilme idrar yapma ihtiyacının oluşmasıyla sonuçlanır. Şartlar uygun olduğunda karın içi basıncı artırılarak idrarın idrar torbasından uretraya boşalmasını sağlayan kapak gevşetilir ve böylece idrarın istenen bir zamanda dışarıya boşaltılması sağlanır.

    İdrarın idrar torbasında depolanarak istemli olarak boşaltılmasını sağlayan mekanizma oldukça karmaşıktır. Bu mekanizma içinde bir yandan idrar torbasında bulunan sinir lifleri öte yandan genital bölgenin alt kısmında yer alan pelvis tabanı kaslarının işlevleri çok önemli rol oynar.

    Şartlar uygun olmadığında, yani tuvalette değilken istemsiz bir şekilde kendiliğinden idrar boşalmasına idrar kaçırma adı verilir. Bazı kadınlar özellikle doğum yapmış veya ileri yaşlarda olan kadınlarda idrar kaçırmayı "normal" olarak kabul ederlerken kadınların önemli bir kısmı bir damla idrar kaçırmaktan dahi şikayetçidirler ve doktora başvururlar.

    İdrar kaçırma kadınların önemli bir kısmında bulunan bir sorundur ve ileri durumlarda kadının kendini toplumdan soyutlamasına bile neden olabilir.

    İdrar Kaçırma Tipleri

    "Stres İnkontinans"

    Genellikle birden fazla sayıda doğum yapmış kadınlarda görülen bu idrar kaçırma tipinde temel belirti öksürme, hapşırma, gülme, yük kaldırma veya merdiven çıkma gibi karın içi basıncını artıran durumlarda istemsiz bir şekilde idrar kaçırılmasıdır.

    Bu idrar kaçırma tipinin nedeni idrar torbası ile uretra arasındaki ilişkinin yapısal olarak bozulmuş olmasıdır. İdrar torbası ile uretra arasındaki kapak işlev gösterememekte ve karın içi basıncının arttığı her durumda kapaktan uretraya ve buradan da dış ortama idrar kaçağı olmaktadır. Kapağın işlevlerinin azalmasına neden olan en temel etken pelvis tabanı kanallarındaki güçsüzlük nedeniyle idrar torbası ile uretra arasında bulunması gereken açının bozulmuş olmasıdır. Bu açının bozulması menopoz döneminde genital dokuların gevşemesine bağlı olabileceği gibi doğum eyleminin yıpratıcı etkilerine bağlı olarak vajinada oluşan sarkmalar en sık görülen etkendir.

    "Urge İnkontinans"

    Bu idrar kaçırma türü her yaş grubunda görülebilir. Aniden oluşan idrar yapma ihtiyacı tuvalet arayışı esnasında idrarın kaçırılmasıyla sonuçlanır.

    "Mikst İnkontinans"

    Her iki idrar kaçırma türünün beraberce görülmesine verilen isimdir.

    Diğer İdrar Kaçırma Sorunları

    Özellikle jinekoloji ameliyatları sonrasında oluşan "idrar kaçırma" sorununun ameliyatın bir komplikasyonu olarak ortaya çıkmış olma olasılığı yüksektir. Bu durumda yapılması gereken ameliyatı gerçekleştiren doktora başvurmaktır.

    Tanı ve Tedavi İşlemleri

    İdrar kaçırma sorununun değerlendirilmesinde en önemli aşama idrar kaçırma tipinin belirlenmesidir. Stres inkontinansın tedavisi hemen her durumda cerrahi ile mümkün olurken, urge inkontinans çoğu durumda ameliyat dışı tekniklerle tedavi edilmektedir.
    İdrar kaçırma tipinin belirlenmesi için kullanılan özel incelemelere ürodinami incelemeleri adı verilir. Bu incelemeler belli merkezlerde bu konuda özel eğitim görmüş kişiler tarafından uygulanırlar.

    İdrar kaçırma sorununun tedavisinde uygulanacak olan ameliyat tipi, verilecek ilaç tedavisi ve diğer tedavi yöntemleri ürodinami incelemesinde elde edilen verilere göre belirlenir.
    sevgi sihirbazı
    sevgi sihirbazı
    Admin
    Admin


    Kadın
    Mesaj Sayısı : 3524
    Nerden : izmir
    Ruhsal Durumum: : kadın hastalıkları Keyifliqs5
    Durumum: : kadın hastalıkları Mesgulrc6
    Katılımı : :
    kadın hastalıkları Left_bar_bleue100 / 100100 / 100kadın hastalıkları Right_bar_bleue

    Takımı : kadın hastalıkları Besiktas
    Kayıt tarihi : 21/02/08

    kadın hastalıkları Empty meme ağrısı

    Mesaj tarafından sevgi sihirbazı Paz Şub. 24, 2008 1:35 am

    MEME AĞRISI (MASTALJİ)

    Kadınların doktora en sık başvurmasına neden olan meme şikayeti meme ağrısıdır. Sağlıklı kadınların çoğunda hafif veya şiddetli, özellikle adet döneminden önce ortaya çıkan meme ağrısı vardır. Bu belirtiyle doktora yapılan başvuruların önemli bir kısmında neden meme kanserine yakalanmış olma korkusudur. Bu tür durumlarda doktorun yaptığı değerlendirmede kanser olmadığının saptanması kadının bu belirtiyi hafif hissetmesini sağlar. Bazı durumlarda ise doktora başvuru nedeni memelerin gerçekten rahatsız edecek kadar ağrılı olmasıdır ve yapılan değerlendirmeler sonucunda alınan bazı önlemler ve kullanılan bazı ilaçlarla bu belirtileri hafifletmek mümkündür.

    Meme Ağrısının Tipleri

    Meme ağrıları adet döngüsünün herhangi bir döneminde yani adet döngüsünden bağımsız bir şekilde ortaya çıkabilirler. Bazı meme ağrıları ise döngüseldir ve adet döngüsünün özellikle bazı dönemlerinde ortaya çıkar ve diğer dönemlerde kaybolurlar.

    Bu ayrım muhtemel nedenin ortaya çıkarılabilmesi açısından son derece önemlidir.

    Neden Olur?

    Döngüsel Meme Ağrıları

    Özellikle adet öncesi dönemde ortaya çıkan ve adet kanamasıyla birlikte ortadan kaybolan meme ağrıları üreme çağında nispeten sık görülürler. Premenstruel sendromun belirtilerindne biri olarak ortaya çıkabilecekleri gibi adet öncesi dönemin tek belirtisi de olabilirler.

    Döngüsel meme ağrıları sıklıkla otuzlu yaşlarda görülür. Ağrı genellikle her iki memede devardır ve meme dokusunun en yoğun olduğu üst dış kadranlarda daha sık ve şiddetlidir. Ağrı koltukaltı bölgesine, kola ve dirseğe yayılabilir.

    Döngüsel ağrılar basit bir hassasiyet şeklinde olabileceği gibi, kıyafet giyilmesinin bile ağrıyı şiddetlendirdiği, biriyle kucaklaşmanın veya yüz üstü yatmanın bile dayanılmaz olduğu durumlar da söz konusu olabilir.

    Döngüsel ağrılar genellikle adet kanamasından 7-10 gün önce başlar ve adetin başlamasıyla ağrı şiddeti azalır. Bu tür ağrılar kronik seyirlidir ve kadınların %80'inde ağrılar menopoza kadar devam eder.

    Döngüsel Olmayan Meme Ağrıları

    Adet döngüsüyle hiçbir ilişkisi olmayan ve nedeni tam olarak aydınlatılamamış bu ağrılar genellikle 40 yaşından sonra ortaya çıkar ve bazı durumlarda menopoz çağındaki kadınlarda da oluşabilir. Ağrılar düzensiz aralıklarla oluşur ve meme dokusunun bir bölümünde olabileceği gibi tüm memeye de yayılabilir. Bu tür ağrılar kadınlar tarafından genellikle "yanma", "çekilme", "sızlama", "zonklama" şeklinde tarif edilir. Döngüsel ağrılarda olduğu gibi koltukaltı bölgesine veya kola yayılabilirler.

    Bu tür ağrılar başladıktan sonra 2-3 yıl devam edebilir. Kadınların yarısında ağrılar bu süre içerisinde hafifleyerek kendiliğinden geçer.

    Tanı ve Tedavi İşlemleri

    Ağrı meme kanserinin ender görülen bir belirtisi olmasına karşın yapılan tıbbi değerlendirmeyle meme kanseri olmadığı belirlendikten sonra tedaviye başlanır. Bu tür bir rahatlama çoğu kadında tedavi için yeterli olmaktadır.

    En sık konulan tanı fibrokistik meme hastalığıdır ve tümüyle selim bir hastalıktır.

    Tedavide öncelikle kadının kendi meme ölçü ve şekline uygun sutyen kullanarak tedaviye katkıda bulunması son derece önemlidir.

    İlaç tedavisinde çok çeşitli ilaçlar ve hormonlar kullanılmakta olup her kadının çeşitli türden ilaçlara verdiği cevap farklıdır. Bu nedenle tedavi en az yan etkisi olan ilaçla başlanır ve deneme-yanılmalar sonunda etkili ilaç bulunur.
    sevgi sihirbazı
    sevgi sihirbazı
    Admin
    Admin


    Kadın
    Mesaj Sayısı : 3524
    Nerden : izmir
    Ruhsal Durumum: : kadın hastalıkları Keyifliqs5
    Durumum: : kadın hastalıkları Mesgulrc6
    Katılımı : :
    kadın hastalıkları Left_bar_bleue100 / 100100 / 100kadın hastalıkları Right_bar_bleue

    Takımı : kadın hastalıkları Besiktas
    Kayıt tarihi : 21/02/08

    kadın hastalıkları Empty kabızlık

    Mesaj tarafından sevgi sihirbazı Paz Şub. 24, 2008 1:35 am

    KABIZLIK

    Beslenme yoluyla alınan gıdalar tüm sindirim kanalı boyunca öğütülerek yapıtaşlarına ayrılmakta, bunlar arasından vücudun ihtiyacı olan maddeler kana geçmekte ve lif adı verilen ve daha fazla parçalanamadığından kana geçemeyen, vücut için o anda gereksiz olan veya zararlı olabilecek maddeler sindirim kanalının kalın bağırsak kısmına aktarılmaktadır. Kalın bağırsağa ulaşan bu maddelerin içerdikleri sıvı bağırsağın bu bölümünde kısmen kana geçmekte ve kalın bağırsakta ilerleme devam ettikçe dışkı adı verilen artıklardan oluşan madde son şeklini almaktadır. Dışkı kalın bağırsağın en son kısmında depolanmakta ve belli bir süre sonunda oluşan "dışkılama refleksi" insanın dışkılama ihtiyacı hissederek bu artıkları dışkılama yoluyla vücuttan atmasını sağlamaktadır.

    Dışkılama işlevinin başlamasında dışkının yapısal özellikleri çok önemlidir. Lif ve sıvı içeriği uygun olmayan bir beslenme tarzı veya kalın bağırsak hareketlerinin bozulmasına neden olabilecek herhangi bir etken dışkılama işlevini olumsuz etkilemekte ve kabızlık adı verilen sorunun ortaya çıkmasına neden olmaktadır.

    Özellikle kadınlar kabızlık şikayetini daha sık yaşamakla beraber bu sorun çoğu insanın hayatının belli bir döneminde yaşadığı ve alınacak basit önlemlerle kendiliğinden düzelme ihtimali yüksek bir sorundur.

    Kabızlığın Tanımı

    Genel olarak söylemek gerekirse, bir insan dışkılama esnasında zorlanıyorsa, yani bu işlevi uzun bir sürede ve efor sarf ederek gerçekleştiriyorsa bir kabızlık durumunun varlığından söz edilebilir. Öte yandan bir insanın bağırsaklarının normal şartlarda haftada en az üç kez boşalması kalın bağırsakların işlevlerini sağlıklı bir biçimde sürdürmeye devam etmeleri açısından önemlidir. Daha az sayıda dışkılama kalın bağırsağın son kısmında atılmadan bekleyen dışkının bir süre sonra sıvı içeriğinin giderek azalmasıyla sertleşmesine neden olmakta ve bu şekilde oluşan kitle daha ciddi sorunlara yol açabilmektedir.

    Dışkılama işlevleri incelendiğinde insanların yaklaşık %90'ının günde üç kez ile haftada üç kez arasında dışkılama işlevinde bulundukları görülmektedir.

    Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı'na başvuran kadınların yaklaşık %10'u kabızlık sorunu yaşadıklarını belirtmektedirler. Yaş ilerledikçe bu sorunu yaşama olasılığı daha da artar.

    Kabızlığın Nedenleri

    Kabızlık çok çeşitli etkenlere bağlı olarak ortaya çıkabilen bir sorun olmakla beraber bu etkenlerin önemli bir kısmı selim tabiyatlıdır.

    Bazı durumlarda kabızlık doğum kontrol hapı, demir ilacı, antidepresan (depresyon tedavisinde kullanılan ilaç), ağrı kesici, alüminyum ve kalsiyum içerikli antiasit (asit azaltıcı ilaç) mide ilaçları, uzun süreli laksatif (kabızlığı giderici) kullanımına bağlı meydana gelmektedir. Bu ilaçların doktor önerisiyle değiştirilmesi veya kesilmesi sorunu ortadan kaldırır.

    Kabızlık sorunu yaşayan kadınların önemli bir kısmı liflerden zengin gıdalarla düzenli olarak beslendiklerinde, günlük sıvı alımlarını artırdıklarında ve günlük kısa mesafe yürüyüşleri şeklinde basit egzersizler uygulama alışkanlıkları edindiklerinde bu sorundan kurtulabilmektedir. Bazı durumlarda bu önlemlere ek olarak laksatif adı verilen dışkılamayı kolaylaştırıcı ilaçlara başvurulması gerekebilmektedir.

    Bazı durumlar ise nedenin ortaya çıkarılması için ileri incelemelere başvurulmasını gerektirebilmektedir.

    Aşağıdaki durumlar kabızlık sorunu yaşayan bir kadının İç Hastalıkları Uzmanına başvurmasını gerektirir:

    Kabızlık sorununun basit önlemlere ve ilaç tedavisine cevap vermemesi
    Dışkıda kan görülmesi
    Dışkılamanın ileri derecede ağrılı olması
    Kabızlık ve ishal ataklarının birbirini takip etmesi
    Kabızlıkla beraber vücutta bir sorun olabileceğini düşündüren başka belirti ve bulguların olması
    Bu tür durumlarda İç Hastalıkları Uzmanı yaptığı değerlendirme sonrası direkt tedaviye başlayabilir, bazı ileri incelemelerin yapılmasını isteyebilir veya bir Genel Cerrahi veya Gastroenteroloji Uzmanı muayenesi yapılmasını önerebilir.

    Kabızlık Tedavisinde Kullanılan İlaçlar

    Yukarıda belirtildiği gibi kabızlık çoğu durumda alınan basit önlemlerle giderilebilen bir sorundur. Bazı durumlarda ise laksatif adı verilen ağızdan alınan ilaçlar sorunun çözülmesinde oldukça faydalı olabilir.

    Şu anda eczanelerde laksatif olarak kullanıma sunulmuş oldukça fazla sayıda ilaç vardır. Bu ilaçları temel olarak iki gruba ayırmak mümkündür: uyarıcı laksatifler ve mekanik laksatifler. Uyarıcı olanlar kalın bağırsağın hareketlerini uyararak kabızlığı gideren ilaçlardır. Bu ilaçlar kabızlık sorununu çözmede oldukça etkili olmalarına karşın belli bir süre sonunda bağırsağı bu maddelere karşı bağımlı hale getirerek "bağırsak tembelliğine" yol açabildiklerinden kısa süreli kullanılmaları gerekmektedir. Bu ilaçlar ayrıca bağırsak kramplarına ve fışkırır tarzda dışkılama gibi yan etkilere de neden olabilmektedirler.

    Mekanik laksatifler ise kabızlık sorununu dışkının niteliklerini değiştirerek çözerler. Bu ilaçlar kalın bağırsağın doğal hareketlerini etkilemediklerinden yan etkileri daha azdır ve daha uzun süreli kullanılabilirler.

    Diğer bir çözüm de lavman adı verilen uygulamalardır. Makattan kalın bağırsak içine verilerek uygulanan bu ilaçlar doktor önerisiyle belli aralıklarla uygulandıklarında özellikle uzun zamandan beri dışkılamanın gerçekleşemediği durumlarda oldukça etkili olabilirler.

    Kabızlık Sorununu Daha Az Yaşamak İçin Neler Yapılabilir?

    Dışkılama ihtiyacı uzun süreli ertelenmemelidir. Çoğu insan yemekten ve özellikle de kahvaltıdan yaklaşık 30 dakika sonra dışkılama ihtiyacı hisseder.

    Düzenli egzersiz yapmak kalın bağırsak hareketlerinin düzenli olmasında son derece önemlidir.

    Lifli gıdaların ve sıvı alımının artırılması dışkının yumuşak olması ve dışkılama refleksinin daha kolay uyanması açısından son derece önemlidir.

      Similar topics

      -

      Forum Saati C.tesi Kas. 23, 2024 1:46 am