PSİKOLOG ve arkeologların ülkemizdeki kara yazgısıdır. Birine "deli doktoru" derler, diğerine "mezar kazıcı". Oysa ruh bilimi ile uğraşanlar sadece akli dengesini yitirmiş insanların derdine çare bulmakla kalmaz, insanların ruh sağlıklarını korumalarına, günlük streslerinden uzaklaşıp, rahatlamalarına, bir türlü içinden çıkamadıkları psikolojik problemlerini çözmelerine de yardımcı olurlar. Oysa deli doktoru denilince aklımıza, deli gömleği giymiş hastaların koluna zorla iğne yapmaya çalışan beyaz önlüklü adamlar gelir. Sağ olsunlar, bizim bazı dizi senaristlerimiz de bu yanlış imajı pekiştirmek için ellerinden geleni yapıyorlar. Örneğin; askerlik dönüşü psikolojisi bozulan Gazi'nin ağabeyi, onu bir psikiyatra götürmeyi teklif ettiğinde bizimki "Ben deli değilim" diye tepki koyuyor. Binbir Gece'de intihara kalkışan Onur'un annesi, ruhsal terapi teklifini "Bana deli muamelesi mi yapıyorsunuz?" diyerek geri çeviriyor. Oysa çağdaş toplumlarda profesyonel hekimlerden ruhsal konularda destek ve danışmanlık almak, neredeyse "koruyucu hekimliğin" alanına girmiştir. İnsanlar hiçbir problemleri olmamasına rağmen düzenli aralıklarla psikiyatrlara gider ve "ruhsal check-up" yaptırırlar. Hatta aile hekimleri gibi aile psikiyatrları vardır. Bu konuya en fazla duyarlılık gösteren dizi ise Yaprak Dökümü... Orada, kendisi de en az ona başvuranlar kadar psikolojik açıdan yardıma muhtaç bir kadın psikiyatr var. Evliliği çatırdayan kadın psikiyatr, kocasıyla gönül ilişkisi olan hastası ile eşi arasında sıkışıp kalmış durumda. Ancak hastalarından söz ederken özellikle "Danışanlarım" diyor. Onların tedaviye muhtaç "deliler" olarak değil, "fikir soran danışanlar" olarak algılanmasına özen gösteriyor. Senaristlerden ricam, psikolog ve psikiyatrların "deli doktoru" gibi algılanmalarına yol açacak özensizliklerden "özenle" kaçınmalarıdır.
Sabah - Yüksel Aytug