Yüzme ile ilgili tüm bilgi ve paylaşımlar bu başlığa...
Yüzme.....
sevgi_arsızı- Moderator
Mesaj Sayısı : 1941
Yaş : 36
Nerden : yukardaki tebessümün içinde tutsak......
Ruhsal Durumum: :
Durumum: :
Katılımı : :
Takımı :
Kayıt tarihi : 27/02/08
- Post n°1
Yüzme.....
sevgi_arsızı- Moderator
Mesaj Sayısı : 1941
Yaş : 36
Nerden : yukardaki tebessümün içinde tutsak......
Ruhsal Durumum: :
Durumum: :
Katılımı : :
Takımı :
Kayıt tarihi : 27/02/08
- Post n°2
Geri: Yüzme.....
Serbest Yüzme Tekniği
Serbest stil, dört müsabaka stili içinde en hızlı olanıdır. Çekiş mekaniği, bir sağ-bir sol kol çekişi ve değişken sayıda yapılabilecek ayak vuruşundan oluşmaktadır. Serbest yüzmeyi anlatmak için bu bölümde aşağıdaki başlıklar kullanılmıştır.
1. Kol çekişi
2. Çekiş şekilleri
3. Ayak vuruşu
4. Kollar ve bacakların zamanlaması
5. Vücut pozisyonu ue nefes alma-verme
6. Kol ve vücut hızı için şekiller
7. Genel hatalar
8. Driller
9. Nefes alma şekilleri
Kol Çekişi
Su altındaki kol çekişi, 3 süpürme hareketinden oluşur. Bunlar aşağı, içeri ve yukarı süpürme hareketleridir. Bu bölümde bahsedilecek olan kol çekişinin diğer bölümleri, suya giriş, uzanma, sudan çıkış ve kol devrinin önde tamamlanması şeklindedir.
Suya Giriş ve Uzanma
Suya giriş başın önünde, alnın ortası ile suya giriş tarafından omuz başının arasında orta bir noktadan olmalıdır. Yüzücünün kolu az miktarda ileri uzatılmış olmalı ve el suya girer girmez avuç içi dış yana doğru çevrilmelidir. Elin girişinden sonra kol da sanki el su yüzeyinde bir delik açmışçasına aynı noktadan suya girmelidir.
Kolun suya girişinden sonra kol su yüzeyinin hemen altında mümkün olduğu kadar ileri uzatılmalı, bu sırada avuç içi de uzanma safhası tamamlandığında tam aşağı bakacak konumda olmak üzere çevrilmelidir. Kol çekişinin bu safhasına uzanış safhası tamamlandığında tam aşağı bakacak konumda olmak üzere çevrilmelidir. Kol çekişinin bu safhasına uzanış safhası adı verilir. Yüzücünün eli- uzanış sırasında, uzanış yönüne doğru düz bir konumda ileriye doğru uzatılmalıdır.
Yüzücü, kolu suya girer girmez suya herhangi bir kuvvet uygulamaya çalışmamalı, o sırada itiş hareketini tamamlamakta olan diğer kolun hareketini etkilememek için çekiş hareketine başlamamalıdır. Bu sebeple kol suya girdiğinde baş ile omuz arasında orta noktadan ileri uzanma hareketine devam etmeli harekete omuz başının ileri uzatılışı destek vermelidir. Böylece bir teknenin burnu gibi bir şekil alan vücut, arkadaki kolun itiş hareketini rahatça tamamlamasına izin vermiş olur. Aşağı süpürme tam bu noktada başlar.
Kaynak:http://www.bilimselyuzme.com/konu.asp?id=16
Serbest stil, dört müsabaka stili içinde en hızlı olanıdır. Çekiş mekaniği, bir sağ-bir sol kol çekişi ve değişken sayıda yapılabilecek ayak vuruşundan oluşmaktadır. Serbest yüzmeyi anlatmak için bu bölümde aşağıdaki başlıklar kullanılmıştır.
1. Kol çekişi
2. Çekiş şekilleri
3. Ayak vuruşu
4. Kollar ve bacakların zamanlaması
5. Vücut pozisyonu ue nefes alma-verme
6. Kol ve vücut hızı için şekiller
7. Genel hatalar
8. Driller
9. Nefes alma şekilleri
Kol Çekişi
Su altındaki kol çekişi, 3 süpürme hareketinden oluşur. Bunlar aşağı, içeri ve yukarı süpürme hareketleridir. Bu bölümde bahsedilecek olan kol çekişinin diğer bölümleri, suya giriş, uzanma, sudan çıkış ve kol devrinin önde tamamlanması şeklindedir.
Suya Giriş ve Uzanma
Suya giriş başın önünde, alnın ortası ile suya giriş tarafından omuz başının arasında orta bir noktadan olmalıdır. Yüzücünün kolu az miktarda ileri uzatılmış olmalı ve el suya girer girmez avuç içi dış yana doğru çevrilmelidir. Elin girişinden sonra kol da sanki el su yüzeyinde bir delik açmışçasına aynı noktadan suya girmelidir.
Kolun suya girişinden sonra kol su yüzeyinin hemen altında mümkün olduğu kadar ileri uzatılmalı, bu sırada avuç içi de uzanma safhası tamamlandığında tam aşağı bakacak konumda olmak üzere çevrilmelidir. Kol çekişinin bu safhasına uzanış safhası tamamlandığında tam aşağı bakacak konumda olmak üzere çevrilmelidir. Kol çekişinin bu safhasına uzanış safhası adı verilir. Yüzücünün eli- uzanış sırasında, uzanış yönüne doğru düz bir konumda ileriye doğru uzatılmalıdır.
Yüzücü, kolu suya girer girmez suya herhangi bir kuvvet uygulamaya çalışmamalı, o sırada itiş hareketini tamamlamakta olan diğer kolun hareketini etkilememek için çekiş hareketine başlamamalıdır. Bu sebeple kol suya girdiğinde baş ile omuz arasında orta noktadan ileri uzanma hareketine devam etmeli harekete omuz başının ileri uzatılışı destek vermelidir. Böylece bir teknenin burnu gibi bir şekil alan vücut, arkadaki kolun itiş hareketini rahatça tamamlamasına izin vermiş olur. Aşağı süpürme tam bu noktada başlar.
Kaynak:http://www.bilimselyuzme.com/konu.asp?id=16
En son sevgi_arsızı tarafından C.tesi Nis. 26, 2008 5:24 pm tarihinde değiştirildi, toplamda 3 kere değiştirildi
sevgi_arsızı- Moderator
Mesaj Sayısı : 1941
Yaş : 36
Nerden : yukardaki tebessümün içinde tutsak......
Ruhsal Durumum: :
Durumum: :
Katılımı : :
Takımı :
Kayıt tarihi : 27/02/08
- Post n°3
Geri: Yüzme.....
Sırtüstü Yüzme Tekniği
Arkaya kol atarak yüzme tarzı denilir veya (sırtüstü yüzme), serbest yüzüş tarzının tam tersi bir yüzüşde denir halk dilinde . Zaman içinde yüzücüler birbirini takip eden, su üzerindeki tamamlayıcı kol hareketleriyle ve kurallara uyarak daha hızlı yüzeceklerini fark ettiler. Bu yüzme tarzına elverişli olan ayak çırpma hareketlerinin uygulanmasına da başlandı, çünkü böylesi eski ayak vuruşundan daha hızlıydı.
Su altı kol yüzüşü su yüzeyinin hemen altında ve yana doğru düz bir kolla yapılıyordu. Bunun gibi hareketin tamamlanışı da alçak ve düz bir kolla yanlamasınaydı. Su altı kameralarının kullanımı yaygınlaşmaya başladıkça konunun uzmanları , antrenörler , hareket bilimi bilim adamları , o günün en başarılı sırtüstü yüzücülerinin S tipi çekiş hareketlerini kullandıklarını gördüler. Yüzücülerin kollan yüzerken önce bükülüyor, sonra açılıyordu. Hareketin tamamlanışı ise yandan ziyade, dümdüz baş üzerinden yapılıyordu. Bu günkü sırtüstü yüzme, kuralların izin vermesiyle ve hızı arttırıcı yeniliklerle daha iyi bir duruma gelmiştir denebilir .
Çift ayak vuruşları diğer adıyla Dolfin ayak vuruşları
Sırtüstü yüzmede çift ayak vuruşu yada dolfin ayak vuruşunu birçok yüzücü yüzmelerini hızlarını arttırıcı olarak kullandılar . Bu teknik yüzücülere avantaj sağladığı gerekçesiyle , FİNA kuralları günümüzde bir yüzücünün depar ile birlikte suyun altında 15 m. dolfin ile gitmesine ve her dönüşte 15 m. dolfin ayak ile yüzmesine izin vermekte . Yüzücü depar ve dönüşlerde kısa bir mesafe kaydıktan sonra suyun 80 cm. ve l m. derinlikte hareket etmesi suyun dışındaki ters akıntılardan vücut suyun altında olduğu için etkilenmemekte ve sürtünme azalmaktadır. Bu nedenle yüzücülerin su altındaki dolfin hareketine dikkat etmeleri gerekir. Dolfin ayağa yatkın olan yüzücülere kurallar çerçevesinde bu tekniği kullanmaları önerilir.
Yeni Dönüş Tekniği
Yüzücülerin duvara el dokundurmadan yapıkları dönüşlerin avantajlı olduğu bilinmektedir. Bu dönüş tekniği yüzücülerin dönüşe erken başlamalarına olanak verir ve hiç şüphesiz daha çabuk takla atmalarını sağlar , bu yüzden rakiplerine oranla avantaj sağlamaktadır . Yüzücü duvara bir kulaç kala yüzüstü pozisyona gelip bir kol çekişiyle serbest takla atar, sırüstü pozisyonda ya serbest ya da dolfin ayakla su yüzeyine tekrar çıkar ve yüzme mesafesine devam eder .
Kaynak:http://www.bilimselyuzme.com/konu.asp?id=19
Arkaya kol atarak yüzme tarzı denilir veya (sırtüstü yüzme), serbest yüzüş tarzının tam tersi bir yüzüşde denir halk dilinde . Zaman içinde yüzücüler birbirini takip eden, su üzerindeki tamamlayıcı kol hareketleriyle ve kurallara uyarak daha hızlı yüzeceklerini fark ettiler. Bu yüzme tarzına elverişli olan ayak çırpma hareketlerinin uygulanmasına da başlandı, çünkü böylesi eski ayak vuruşundan daha hızlıydı.
Su altı kol yüzüşü su yüzeyinin hemen altında ve yana doğru düz bir kolla yapılıyordu. Bunun gibi hareketin tamamlanışı da alçak ve düz bir kolla yanlamasınaydı. Su altı kameralarının kullanımı yaygınlaşmaya başladıkça konunun uzmanları , antrenörler , hareket bilimi bilim adamları , o günün en başarılı sırtüstü yüzücülerinin S tipi çekiş hareketlerini kullandıklarını gördüler. Yüzücülerin kollan yüzerken önce bükülüyor, sonra açılıyordu. Hareketin tamamlanışı ise yandan ziyade, dümdüz baş üzerinden yapılıyordu. Bu günkü sırtüstü yüzme, kuralların izin vermesiyle ve hızı arttırıcı yeniliklerle daha iyi bir duruma gelmiştir denebilir .
Çift ayak vuruşları diğer adıyla Dolfin ayak vuruşları
Sırtüstü yüzmede çift ayak vuruşu yada dolfin ayak vuruşunu birçok yüzücü yüzmelerini hızlarını arttırıcı olarak kullandılar . Bu teknik yüzücülere avantaj sağladığı gerekçesiyle , FİNA kuralları günümüzde bir yüzücünün depar ile birlikte suyun altında 15 m. dolfin ile gitmesine ve her dönüşte 15 m. dolfin ayak ile yüzmesine izin vermekte . Yüzücü depar ve dönüşlerde kısa bir mesafe kaydıktan sonra suyun 80 cm. ve l m. derinlikte hareket etmesi suyun dışındaki ters akıntılardan vücut suyun altında olduğu için etkilenmemekte ve sürtünme azalmaktadır. Bu nedenle yüzücülerin su altındaki dolfin hareketine dikkat etmeleri gerekir. Dolfin ayağa yatkın olan yüzücülere kurallar çerçevesinde bu tekniği kullanmaları önerilir.
Yeni Dönüş Tekniği
Yüzücülerin duvara el dokundurmadan yapıkları dönüşlerin avantajlı olduğu bilinmektedir. Bu dönüş tekniği yüzücülerin dönüşe erken başlamalarına olanak verir ve hiç şüphesiz daha çabuk takla atmalarını sağlar , bu yüzden rakiplerine oranla avantaj sağlamaktadır . Yüzücü duvara bir kulaç kala yüzüstü pozisyona gelip bir kol çekişiyle serbest takla atar, sırüstü pozisyonda ya serbest ya da dolfin ayakla su yüzeyine tekrar çıkar ve yüzme mesafesine devam eder .
Kaynak:http://www.bilimselyuzme.com/konu.asp?id=19
En son sevgi_arsızı tarafından C.tesi Nis. 26, 2008 5:25 pm tarihinde değiştirildi, toplamda 2 kere değiştirildi
sevgi_arsızı- Moderator
Mesaj Sayısı : 1941
Yaş : 36
Nerden : yukardaki tebessümün içinde tutsak......
Ruhsal Durumum: :
Durumum: :
Katılımı : :
Takımı :
Kayıt tarihi : 27/02/08
- Post n°4
Geri: Yüzme.....
Kurbağalama Yüzme Tekniği
Kurbağalamanın zengin bir yarışma tarihi vardır, îlk çağlarda yanşmalarda yer alan ilk yüzme tarzıdır. Bir zamanlar yüzücülerin kurbalağama yarışlarında su altında yüzmeleri tehlikeli olduğu gerekçesi ile, kurallarla yasaklanmıştı. Çünkü bir çok yüzücü suyun altında uzun süre kalmayı deneyerek baygınlık geçiriyordu. Kurallar 1950'lerin sonlarında yarışların büyük kısmının yüzeyde gerçekleşmesini sağlayacak şekilde değiştirildi. Günümüzde yüzücüler sadece starttan ve her dönüş sonrasında bir çekiş ve bir ayak vuruşu dönemince suyun altında kalabilirler. Bu dönem sonrasında vücutlarının bir kısmı özellikle başları her vuruş döneminde suyun normal düzeyinin üzerinde görünmelidir. Kurbağalama stilinde yüzücüler yan-dairesel kol çekişleri ve birçok adı olmasına rağmen çoğunlukla "kamçı"olarak adlandırılan ayak hareketlerini kullanırlar. Kurbağalama, yüzme stillerinin en yavaş olanıdır.
Yüzücüler, ayak vuruşu döneminde itici kuvvetin evrelerinde büyük bir güç meydana getirselerc?. bacakları çekerken bu gücün büyük kısmını harcarlar. Bu da onların diğer stillere oranla ortalama hızlarını oldukça düşürür. İleri dönük hızda büyük devirsel değişimler kurbağalamayı diğer yüzme sitilleri içersinde en yavaş kılar.
Günümüze değin, birçok uzman kurbağalamanın düz vücut pozisyonunda yapılması gerektiğine inandı. 1970'lerde vücudu yunus gibi dalgalandırılan kelebeğe benzer bir stil gündeme geldi. Bu stile "dolfin"ya da "Avrupa Stili" kurbağalama adı da verilir. Ancak en çok "dalgalı kurbağalama" olarak anılır. Bu tarzı yakalamak uzun çalışma ve zaman alacaktır. Bununla beraber yüzücülerin, ayak vuruşu sırasında, başlarını kollarının arasından aşağı doğru indirmeleri sayesinde, vücutlarına aerodinamik bir görüntü verebilirler. Ayrıca bacaklar yerine gelirken baş tekrar yükselebilir. Bu bölümün ilk alt başlığı dalgalı ve düz stillerin karşılaştırılmasıdır. " Bundan sonraki bölümleride aynı başlıklar altında inceliyeceğiz.
DÜZ VE DALGALI STİLLERİN KARŞILAŞTIRILMASI
Düz stil sol, dalgalı stil ise sağ tarafta yer almaktadır. Düz stilde vücut yatay pozisyonda ve kalça su yüzeyinin hemen altındadır. Nefes alma işlemi, vücuda yatay pozisyonu bozulmadan, başın hafifçe suyun üzerine çıkarılmasıyla yapılır. Dalgalı stilde ise nefes alma işlemi yapılırken, baş omuzlarla beraber suyun dışına çıkar. Bacaklar gövdeye çekilirken, kalça alçalır.
Düz stil kurbağalamada bacaklar çekilirken vücudun yataylığı korunur ve kalça su seviyesinin hemen altında kalır. Kıyaslarsak dalgalı stilde omuzlar suyun dışında, kalça aşağıda ve vücut omuzlardan dizlere doğru eğiktir. Vücut pozisyonlan diğer tüm safhalarda her iki stil içinde birbirinin çok benzeridir. Her iki yüzücüde kol çekişini ileri atılma safhasında, çok yatay ve elverişli pozisyonda kalmaktadır. Ayrıca ayak vuruşlarında birbirine çok benzemektedir.
Kaynak:http://www.bilimselyuzme.com/konu.asp?id=17
Kurbağalamanın zengin bir yarışma tarihi vardır, îlk çağlarda yanşmalarda yer alan ilk yüzme tarzıdır. Bir zamanlar yüzücülerin kurbalağama yarışlarında su altında yüzmeleri tehlikeli olduğu gerekçesi ile, kurallarla yasaklanmıştı. Çünkü bir çok yüzücü suyun altında uzun süre kalmayı deneyerek baygınlık geçiriyordu. Kurallar 1950'lerin sonlarında yarışların büyük kısmının yüzeyde gerçekleşmesini sağlayacak şekilde değiştirildi. Günümüzde yüzücüler sadece starttan ve her dönüş sonrasında bir çekiş ve bir ayak vuruşu dönemince suyun altında kalabilirler. Bu dönem sonrasında vücutlarının bir kısmı özellikle başları her vuruş döneminde suyun normal düzeyinin üzerinde görünmelidir. Kurbağalama stilinde yüzücüler yan-dairesel kol çekişleri ve birçok adı olmasına rağmen çoğunlukla "kamçı"olarak adlandırılan ayak hareketlerini kullanırlar. Kurbağalama, yüzme stillerinin en yavaş olanıdır.
Yüzücüler, ayak vuruşu döneminde itici kuvvetin evrelerinde büyük bir güç meydana getirselerc?. bacakları çekerken bu gücün büyük kısmını harcarlar. Bu da onların diğer stillere oranla ortalama hızlarını oldukça düşürür. İleri dönük hızda büyük devirsel değişimler kurbağalamayı diğer yüzme sitilleri içersinde en yavaş kılar.
Günümüze değin, birçok uzman kurbağalamanın düz vücut pozisyonunda yapılması gerektiğine inandı. 1970'lerde vücudu yunus gibi dalgalandırılan kelebeğe benzer bir stil gündeme geldi. Bu stile "dolfin"ya da "Avrupa Stili" kurbağalama adı da verilir. Ancak en çok "dalgalı kurbağalama" olarak anılır. Bu tarzı yakalamak uzun çalışma ve zaman alacaktır. Bununla beraber yüzücülerin, ayak vuruşu sırasında, başlarını kollarının arasından aşağı doğru indirmeleri sayesinde, vücutlarına aerodinamik bir görüntü verebilirler. Ayrıca bacaklar yerine gelirken baş tekrar yükselebilir. Bu bölümün ilk alt başlığı dalgalı ve düz stillerin karşılaştırılmasıdır. " Bundan sonraki bölümleride aynı başlıklar altında inceliyeceğiz.
DÜZ VE DALGALI STİLLERİN KARŞILAŞTIRILMASI
Düz stil sol, dalgalı stil ise sağ tarafta yer almaktadır. Düz stilde vücut yatay pozisyonda ve kalça su yüzeyinin hemen altındadır. Nefes alma işlemi, vücuda yatay pozisyonu bozulmadan, başın hafifçe suyun üzerine çıkarılmasıyla yapılır. Dalgalı stilde ise nefes alma işlemi yapılırken, baş omuzlarla beraber suyun dışına çıkar. Bacaklar gövdeye çekilirken, kalça alçalır.
Düz stil kurbağalamada bacaklar çekilirken vücudun yataylığı korunur ve kalça su seviyesinin hemen altında kalır. Kıyaslarsak dalgalı stilde omuzlar suyun dışında, kalça aşağıda ve vücut omuzlardan dizlere doğru eğiktir. Vücut pozisyonlan diğer tüm safhalarda her iki stil içinde birbirinin çok benzeridir. Her iki yüzücüde kol çekişini ileri atılma safhasında, çok yatay ve elverişli pozisyonda kalmaktadır. Ayrıca ayak vuruşlarında birbirine çok benzemektedir.
Kaynak:http://www.bilimselyuzme.com/konu.asp?id=17
En son sevgi_arsızı tarafından C.tesi Nis. 26, 2008 5:26 pm tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi
sevgi_arsızı- Moderator
Mesaj Sayısı : 1941
Yaş : 36
Nerden : yukardaki tebessümün içinde tutsak......
Ruhsal Durumum: :
Durumum: :
Katılımı : :
Takımı :
Kayıt tarihi : 27/02/08
- Post n°5
Geri: Yüzme.....
Kelebek Yüzme Tekniği
1930'lu yılların başından itibaren kelebek stil yüzmede çeşitli gelişmeler oluşmaya başladı. Yalnızca kulaç atmaya dayalı yüzmeden nefes kontrollü kulaç atma stiline yavaş yavaş geçildiği görüldü. Bazıları bunu suyun yüzeyinde yaparken bazıları da suya dalma aşamasında yapmayı tercih ediyordu. Kelebek - serbest yüzen yüzücüler yunus vuruşunu yaptıklarında daha da hızlandıklarını anladılar. Yunus vuruşu o tarihlerde serbest yüzme kurallarına da uygundu. Çünkü her iki ayak aynı anda aynı düzlemde hareket ediyordu. Yunus vuruşu (Dolfin) ile kelebek yüzme o kadar hızlandı ki yeni bir kategori oluştu (1955). Kelebeğin mucidi olarak yüzücü Jack Sieg ve antrenör David Armbruster olarak bilinir.
Kol Çeşitleri
Kelebek stilde kol çekişleri şu safhalardan oluşur.
1) Dışa süpürme,
2) İçe süpürme,
3) Yukarıya süpürme,
4) Geriye alış, gevşeme, dinlenme.
Dışa Süpürme
Kol hareketinin bu ilk aşamasında eller omuz genişliğinde veya biraz daha geniş olarak avuç içi biraz dışa gelecek şekilde suya girer. Ellerin suyu kolay yarması için öncelikle kenarlarının suya dik olarak girmesi gerekmektedir. Daha sonra öne ve dışa doğru omuz genişliği aralığı sağlanana kadar eller açılır. Eller omuz genişliğinde açıldığında resim 114 e'de görüldüğü gibi vücut ileri doğru atılmaya hazır konuma gelmesi gerekmektedir. Bu konumda kollar yaklaşık 30-40 derecelik bir açı altındadır.
Sonraki aşama olan içe süpürme hareketi için hazır durumda bulunmaladır. Dolfin hareketi dışa süpürme hareketini kolaylaştırmakta, ona yardımcı olmaktadır. Bu iki hareketin uyumlu olması durumunda oluşan dalgalanma yüzücülerin kol hareketlerini daha kolay ve daha güçlü yapabilmesine olanak sağlamaktadır. Kollar suya girdiğinde dirseklerden itibaren biraz gevşek tutulursa kollar daha kolay yön değiştirme özelliğine sahip olur. Kollar suya girdikten sonra dirseklerden itibaren ileriye doğru uzatılırsa oluşan ivme nedeniyle toparlanmadaki hız kaybı daha az olmaktadır. Toparlanma hareketinde dirseklerin gevşek tutulması yüzücülere tavsiye edilmektedir. Kolların suya girdikten sonra ileriye uzatılması daha sonrası içinde daha az efor sarfedilrnesini gerektirdiğinden tercih edilmektedir.
Kaynak:http://www.bilimselyuzme.com/konu.asp?id=18
1930'lu yılların başından itibaren kelebek stil yüzmede çeşitli gelişmeler oluşmaya başladı. Yalnızca kulaç atmaya dayalı yüzmeden nefes kontrollü kulaç atma stiline yavaş yavaş geçildiği görüldü. Bazıları bunu suyun yüzeyinde yaparken bazıları da suya dalma aşamasında yapmayı tercih ediyordu. Kelebek - serbest yüzen yüzücüler yunus vuruşunu yaptıklarında daha da hızlandıklarını anladılar. Yunus vuruşu o tarihlerde serbest yüzme kurallarına da uygundu. Çünkü her iki ayak aynı anda aynı düzlemde hareket ediyordu. Yunus vuruşu (Dolfin) ile kelebek yüzme o kadar hızlandı ki yeni bir kategori oluştu (1955). Kelebeğin mucidi olarak yüzücü Jack Sieg ve antrenör David Armbruster olarak bilinir.
Kol Çeşitleri
Kelebek stilde kol çekişleri şu safhalardan oluşur.
1) Dışa süpürme,
2) İçe süpürme,
3) Yukarıya süpürme,
4) Geriye alış, gevşeme, dinlenme.
Dışa Süpürme
Kol hareketinin bu ilk aşamasında eller omuz genişliğinde veya biraz daha geniş olarak avuç içi biraz dışa gelecek şekilde suya girer. Ellerin suyu kolay yarması için öncelikle kenarlarının suya dik olarak girmesi gerekmektedir. Daha sonra öne ve dışa doğru omuz genişliği aralığı sağlanana kadar eller açılır. Eller omuz genişliğinde açıldığında resim 114 e'de görüldüğü gibi vücut ileri doğru atılmaya hazır konuma gelmesi gerekmektedir. Bu konumda kollar yaklaşık 30-40 derecelik bir açı altındadır.
Sonraki aşama olan içe süpürme hareketi için hazır durumda bulunmaladır. Dolfin hareketi dışa süpürme hareketini kolaylaştırmakta, ona yardımcı olmaktadır. Bu iki hareketin uyumlu olması durumunda oluşan dalgalanma yüzücülerin kol hareketlerini daha kolay ve daha güçlü yapabilmesine olanak sağlamaktadır. Kollar suya girdiğinde dirseklerden itibaren biraz gevşek tutulursa kollar daha kolay yön değiştirme özelliğine sahip olur. Kollar suya girdikten sonra dirseklerden itibaren ileriye doğru uzatılırsa oluşan ivme nedeniyle toparlanmadaki hız kaybı daha az olmaktadır. Toparlanma hareketinde dirseklerin gevşek tutulması yüzücülere tavsiye edilmektedir. Kolların suya girdikten sonra ileriye uzatılması daha sonrası içinde daha az efor sarfedilrnesini gerektirdiğinden tercih edilmektedir.
Kaynak:http://www.bilimselyuzme.com/konu.asp?id=18
sevgi_arsızı- Moderator
Mesaj Sayısı : 1941
Yaş : 36
Nerden : yukardaki tebessümün içinde tutsak......
Ruhsal Durumum: :
Durumum: :
Katılımı : :
Takımı :
Kayıt tarihi : 27/02/08
- Post n°6
Geri: Yüzme.....
YÜZMENİN SOLUNUM SİSTEMLERİ ÜZERİNE ETKİLERİ
Temel görevi, kana oksijen vermek ve kandaki karbondioksiti almak olan solunum sistemi, ağızdan ve burun dan başlayarak akciğerde sonlanır. Ağızdan ve burundan alınan hava "trakea" adı verilen ve havanın iletilmesini sağlayan boru yoluyla akciğerlere gelir. Akciğerlere gelen ve akciğerlerin yapısında bulunan "alvoel"lere (hava kesecikleri) yerleşe havada % 14-15 oksijen ve % 4.9-6.9 oranında karbondioksit vardır. Çevresi kılcal damarlarla sıkı bir şekilde çevrilmiş ola alveollerle kılcal damarlar arasında gaz alış verişi olur. Gaz değişimi diffüzyonla meydana gelir. Örneğin, vennler (toplara mar) içinde akciğerlere gelen karbondioksitten zengin kan, akciğer yapısındaki alveol keselerine geçerken burada bulunaı oksijen de kana geçer.
Eritrosit içinde dokulara gelen oksijen il bağlanmış hemoglobin molekülü, oksijenini aktif dokulara verir. Bu alışveriş ise aşağıdaki şekilde belirtilmiştir. Antrenmanlar sırasında organizmanın oksijen gereksinimi ortar. Bu artışa paralel olarak, bu gereksinimi karşılayacak dolaşım ve solunum sistemlerinin de bu duruma fizyolojik bir uyum göstermesi gerekir. Dokuların oksijene olan gereksinimi arttıkça, solunum sisteminin organizmaya soktuğu oksijen miktarı ve bu oksijeni dokulara taşıyacak olan dolaşım sisteminin faaliyeti artar.
Dinlenme durumunda bir kişi dakikada 12-16 kez soluk alırken, atrenmanlar sırasında solunum frekansı 40-50'y kadar çıkabilir.
Kişinin bir dakikada aldığı hava miktarı ise o kişinin dakika başına solunum volümünü (hacmini meydana getirir.
Dakika Başına Solunum Volümü= (Bir Solukta Alınan Hava Miktarı) x (Bir Dakikadaki Solunum Sayısı)
Dinlenme durumundaki bir kişinin dakika başına solunum volümü 5-8 litre/dk. civarındadır. Bu miktar, yük altında 120 It./dk.'ya, bazı durumlarda da 140 It./dk.'ya kadar yükselebilir.
Fiziksel çalışmalarda bir taraftan solunum volümü, diğer taraftan da solunum frekansının artırılmas ile solu-num-dakika volümü artırılmış olur.
Temel görevi, kana oksijen vermek ve kandaki karbondioksiti almak olan solunum sistemi, ağızdan ve burun dan başlayarak akciğerde sonlanır. Ağızdan ve burundan alınan hava "trakea" adı verilen ve havanın iletilmesini sağlayan boru yoluyla akciğerlere gelir. Akciğerlere gelen ve akciğerlerin yapısında bulunan "alvoel"lere (hava kesecikleri) yerleşe havada % 14-15 oksijen ve % 4.9-6.9 oranında karbondioksit vardır. Çevresi kılcal damarlarla sıkı bir şekilde çevrilmiş ola alveollerle kılcal damarlar arasında gaz alış verişi olur. Gaz değişimi diffüzyonla meydana gelir. Örneğin, vennler (toplara mar) içinde akciğerlere gelen karbondioksitten zengin kan, akciğer yapısındaki alveol keselerine geçerken burada bulunaı oksijen de kana geçer.
Eritrosit içinde dokulara gelen oksijen il bağlanmış hemoglobin molekülü, oksijenini aktif dokulara verir. Bu alışveriş ise aşağıdaki şekilde belirtilmiştir. Antrenmanlar sırasında organizmanın oksijen gereksinimi ortar. Bu artışa paralel olarak, bu gereksinimi karşılayacak dolaşım ve solunum sistemlerinin de bu duruma fizyolojik bir uyum göstermesi gerekir. Dokuların oksijene olan gereksinimi arttıkça, solunum sisteminin organizmaya soktuğu oksijen miktarı ve bu oksijeni dokulara taşıyacak olan dolaşım sisteminin faaliyeti artar.
Dinlenme durumunda bir kişi dakikada 12-16 kez soluk alırken, atrenmanlar sırasında solunum frekansı 40-50'y kadar çıkabilir.
Kişinin bir dakikada aldığı hava miktarı ise o kişinin dakika başına solunum volümünü (hacmini meydana getirir.
Dakika Başına Solunum Volümü= (Bir Solukta Alınan Hava Miktarı) x (Bir Dakikadaki Solunum Sayısı)
Dinlenme durumundaki bir kişinin dakika başına solunum volümü 5-8 litre/dk. civarındadır. Bu miktar, yük altında 120 It./dk.'ya, bazı durumlarda da 140 It./dk.'ya kadar yükselebilir.
Fiziksel çalışmalarda bir taraftan solunum volümü, diğer taraftan da solunum frekansının artırılmas ile solu-num-dakika volümü artırılmış olur.
sevgi_arsızı- Moderator
Mesaj Sayısı : 1941
Yaş : 36
Nerden : yukardaki tebessümün içinde tutsak......
Ruhsal Durumum: :
Durumum: :
Katılımı : :
Takımı :
Kayıt tarihi : 27/02/08
- Post n°7
Geri: Yüzme.....
YÜZMENİN KAS-İSKELET SİSTEMLERİ ÜZERİNE ETKİLERİ
Kas gerilebilme ve kasılabilme yeteneğine sahip liflerden oluşur.
Kas dokusu üç'e ayrılır.
1- İskelet Kasları (İstemli Kaslar)
Vücudu harekete geçiren kaslara iskelet kasları denir. Antrenman yolu ile oluşan değişiklikler en belirgin şekilde iskelet kaslarında görülür. İskelet kasları hareket için güç sağlarlar ve vücut kaslarının 7/8'ini oluştururlar. Genel olarak bir kasın % 75-80'i sudan, % 18-20'si proteinden, geri kalan bölümü ise karbonhidrat, lipit (yağ), mineral ve non-proteik azottan oluşmuştur. Kasta % 0.5-1.5 oranında glikojen şeklinde bulunan karbonhidrat, bilindiği gibi, organizmanın en önemli enerji kaynaklarından biridir.
İskelet kasları, beyaz ve kırmızı kaslar olarak iki gruba ayrıLırlar. Beyaz kaslar (Fast-Twitch muscle fibers ya da kısaca FT), kırmızı kaslara (Slow-Twitch muscle fibers ya da kısaca ST) oranla daha çabuk kasılırlar ve uzun süre iş yapmayı gerektirmeyen görevlerde yer alırlar. ST-liflerinin çevrelerinde kılcal damar çoktur. Aerob metabolizmayı kullanırlar.
2- Düz Kaslar (İstemsiz Kaslar)
İç organlarının yapısında yer alırlar ve uzun süreli düzenli faaliyette bulunurlar. İsteğimiz dışında çalışırlar.
3- Kalp Kasları (İstemsiz Kaslar)
Kalpte bulunan ve uzun süreli düzenli faaliyette bulunan kas tipidir. İsteğimiz dışında çalışırlar.
Kasların Yapısı ve Bazı Özellikleri
1. Kasın başlangıç noktası olan "origo" sabittir. Bir kas, kasın sonlandığı nokta olan "instersiyo"yu kendine doğru çekerek hareket eder.
2. Kasın gövdesi, kas liflerinin demetler halinde "sarkolemma" adı verilen zarlar tarafından sarılması ile oluşur.
3. Tendon, kasın kemiğe yapıştığı bölümdür.
Kas gerilebilme ve kasılabilme yeteneğine sahip liflerden oluşur.
Kas dokusu üç'e ayrılır.
1- İskelet Kasları (İstemli Kaslar)
Vücudu harekete geçiren kaslara iskelet kasları denir. Antrenman yolu ile oluşan değişiklikler en belirgin şekilde iskelet kaslarında görülür. İskelet kasları hareket için güç sağlarlar ve vücut kaslarının 7/8'ini oluştururlar. Genel olarak bir kasın % 75-80'i sudan, % 18-20'si proteinden, geri kalan bölümü ise karbonhidrat, lipit (yağ), mineral ve non-proteik azottan oluşmuştur. Kasta % 0.5-1.5 oranında glikojen şeklinde bulunan karbonhidrat, bilindiği gibi, organizmanın en önemli enerji kaynaklarından biridir.
İskelet kasları, beyaz ve kırmızı kaslar olarak iki gruba ayrıLırlar. Beyaz kaslar (Fast-Twitch muscle fibers ya da kısaca FT), kırmızı kaslara (Slow-Twitch muscle fibers ya da kısaca ST) oranla daha çabuk kasılırlar ve uzun süre iş yapmayı gerektirmeyen görevlerde yer alırlar. ST-liflerinin çevrelerinde kılcal damar çoktur. Aerob metabolizmayı kullanırlar.
2- Düz Kaslar (İstemsiz Kaslar)
İç organlarının yapısında yer alırlar ve uzun süreli düzenli faaliyette bulunurlar. İsteğimiz dışında çalışırlar.
3- Kalp Kasları (İstemsiz Kaslar)
Kalpte bulunan ve uzun süreli düzenli faaliyette bulunan kas tipidir. İsteğimiz dışında çalışırlar.
Kasların Yapısı ve Bazı Özellikleri
1. Kasın başlangıç noktası olan "origo" sabittir. Bir kas, kasın sonlandığı nokta olan "instersiyo"yu kendine doğru çekerek hareket eder.
2. Kasın gövdesi, kas liflerinin demetler halinde "sarkolemma" adı verilen zarlar tarafından sarılması ile oluşur.
3. Tendon, kasın kemiğe yapıştığı bölümdür.
sevgi_arsızı- Moderator
Mesaj Sayısı : 1941
Yaş : 36
Nerden : yukardaki tebessümün içinde tutsak......
Ruhsal Durumum: :
Durumum: :
Katılımı : :
Takımı :
Kayıt tarihi : 27/02/08
- Post n°8
Geri: Yüzme.....
Yüzmenin Kalp ve dolaşım sistemi üzerine etkileri
Antrenmanlar ile kalbin dakika volümünü arttırmak mümkündür. Bu artışın gerceleşmesi maximal ve submaximal yapılan yüklenmelerle mümkündür. Yapılan araştırmalar kalbin dakika volümünü arttıran en iyi yolun submaximal (%70 ve altı) yüklenmeler olduğunu ortaya koymuştur. Kalbin dakika volümünün artması, dokuların oksijen ihtiyacının karşılanması bakımından çok önemlidir. Bu sebeple orta ve uzun mesafe yüzücülerin bu özelliğini geliştirmeleri önemlidir.
Bilindiği gibi, kalbin dakika volümünün artması, öncelikle atım volümünün (her atımda pompalanan kan miktarı) ve de kalp atım sayısının artırılması ile olanaklıdır. Su içindeki yatay pozisyon, kalbin atım volümünün ayakta duruşa oranla daha iyi olmasını sağlar. Çünkü, bu pozisyonda, kalbin kan ile doluşu daha iyi olur. Su içinde, suyun kaldırma kuvveti yerçekimine karşı koyar. Bu konumda kalp, kanı yer çekimine karşı atmak zorunluğunda kalmaz. Ayrıca, suyun kaldırma kuvvetinin yer çekimini karşılanması ve suyun alt ekstremitelere uyguladığı hidrostatik basınç, havada dik durumda iken karşılaşılan "Kanın alt ekstremitelerde toplanma eğilimini" elemine eder. Diğer taraftan, su içinde kalp, ısı düzenlemesine yardım amacıyla deriye fazla kan göndermek zorunda kalmaz. Bu kan çalışan kaslara aktarılır.
Özetlersek, yüzücülerdeki dolaşım diğer spor dallarındaki sporculara oranla farklılıklar gösterir. Bu durum, su içindeki vücudun yatay pozisyonda olmasına bağlıdır. Bu pozisyonda kalp kan ile tamamen dolar ve sonuçta kalbin tek bir kasılışında daha fazla kan vücuda pompalanır.
[b9:arrow: Düzenli antrenmanların kalp üzerine yaptığı olumlu etkiler şunlardır. [/b]
1. Antrenman ile kalp odacıklarının hacmi büyür. Kalp odacıklarının büyümesi ile kalbin içine aldığı kan miktarı artarken, dakika volümü artar. İyi antrene edilmiş sporcularda kalbin yük altında bir dakika içinde pompalandığı kan miktarı 35-40 litreye kadar çıkabilmektedir.
2. antrenman sonucunda, kalp kaslarında "hipertrofi" denilen gelişme, kalınlaşma, kuvvetlenme meydana gelir. Bu gelişmelerle kalbin pompalandığı kan daha güçlü bir şekilde organizmaya dağılır.
Antrenmanlar ile kalbin dakika volümünü arttırmak mümkündür. Bu artışın gerceleşmesi maximal ve submaximal yapılan yüklenmelerle mümkündür. Yapılan araştırmalar kalbin dakika volümünü arttıran en iyi yolun submaximal (%70 ve altı) yüklenmeler olduğunu ortaya koymuştur. Kalbin dakika volümünün artması, dokuların oksijen ihtiyacının karşılanması bakımından çok önemlidir. Bu sebeple orta ve uzun mesafe yüzücülerin bu özelliğini geliştirmeleri önemlidir.
Bilindiği gibi, kalbin dakika volümünün artması, öncelikle atım volümünün (her atımda pompalanan kan miktarı) ve de kalp atım sayısının artırılması ile olanaklıdır. Su içindeki yatay pozisyon, kalbin atım volümünün ayakta duruşa oranla daha iyi olmasını sağlar. Çünkü, bu pozisyonda, kalbin kan ile doluşu daha iyi olur. Su içinde, suyun kaldırma kuvveti yerçekimine karşı koyar. Bu konumda kalp, kanı yer çekimine karşı atmak zorunluğunda kalmaz. Ayrıca, suyun kaldırma kuvvetinin yer çekimini karşılanması ve suyun alt ekstremitelere uyguladığı hidrostatik basınç, havada dik durumda iken karşılaşılan "Kanın alt ekstremitelerde toplanma eğilimini" elemine eder. Diğer taraftan, su içinde kalp, ısı düzenlemesine yardım amacıyla deriye fazla kan göndermek zorunda kalmaz. Bu kan çalışan kaslara aktarılır.
Özetlersek, yüzücülerdeki dolaşım diğer spor dallarındaki sporculara oranla farklılıklar gösterir. Bu durum, su içindeki vücudun yatay pozisyonda olmasına bağlıdır. Bu pozisyonda kalp kan ile tamamen dolar ve sonuçta kalbin tek bir kasılışında daha fazla kan vücuda pompalanır.
[b9:arrow: Düzenli antrenmanların kalp üzerine yaptığı olumlu etkiler şunlardır. [/b]
1. Antrenman ile kalp odacıklarının hacmi büyür. Kalp odacıklarının büyümesi ile kalbin içine aldığı kan miktarı artarken, dakika volümü artar. İyi antrene edilmiş sporcularda kalbin yük altında bir dakika içinde pompalandığı kan miktarı 35-40 litreye kadar çıkabilmektedir.
2. antrenman sonucunda, kalp kaslarında "hipertrofi" denilen gelişme, kalınlaşma, kuvvetlenme meydana gelir. Bu gelişmelerle kalbin pompalandığı kan daha güçlü bir şekilde organizmaya dağılır.
sevgi_arsızı- Moderator
Mesaj Sayısı : 1941
Yaş : 36
Nerden : yukardaki tebessümün içinde tutsak......
Ruhsal Durumum: :
Durumum: :
Katılımı : :
Takımı :
Kayıt tarihi : 27/02/08
- Post n°9
Geri: Yüzme.....
Yüzmenin Sinir Sistemine Faydaları
Yüzme tüm vucudumuzu hareket ettirebildiğimiz bir spor olduğu için sinir sistemine etki yapan en önemli spor dallarından biridir .Suyla ilgili tüm çalışmalarda ,sinir sitemimizdeki etkiler duyu organlarımızın devreye girmesiyle gerçekleşmektedir .Burda Duyu organlarımız ve sinir sistemimiz bir bütünlük içersinde çalışmaktadır.Kısacası tüm yaşantımızda Sinir sistemimizle ,duyu organlarımız iç içe çalışmakta olduğunu herkes bilmekte , Burda su içersinde yapılan çalışmalardaki yeri ve önemini şöyle anlatabiliriz.Su içersinde yaptığınız her çalışmada suyla ilgili ayrı bir rehavet ve canlılık hissetmeniz ;Sinir sisteminizi rahatladığını gösterir .
Yıkanırken olan rahatlama duygusu veya yüzerken egzersiz sonrası canlılığımızı Sinir sistemimizin dinlenmesi sonucu ortaya cıkan unsurlardır .Yüzme ortamının iyi olması , eğitmeninizin kalitesi ve ortamdaki mutluluğunuz da diğer faktörler olarak Sinir sisteminizin dinlenmesine yardımcı unsurlardır.
Yüzme sonrası görülen rahatlamalarda insanlarda aşağıda sıraladığımız davranışların geliştiği bilinmektedir;
Kişinin kendine güveni artar ,
Korkusu yok olur ,
Yapacağı bir işe adaptasyonu daha kolaydır ve dikkati zor dağılır ,
Zor bir spor olan yüzme branşı , kişileri daha disipline eder , daha programlıdırlar ,
Yüzme sporunu yapan kişiler normal yaşantılarında daha aktiftirler ve başarılıdırlar ,
Toplumda İyi ve güvenilir bireylerdir
Yüzme tüm vucudumuzu hareket ettirebildiğimiz bir spor olduğu için sinir sistemine etki yapan en önemli spor dallarından biridir .Suyla ilgili tüm çalışmalarda ,sinir sitemimizdeki etkiler duyu organlarımızın devreye girmesiyle gerçekleşmektedir .Burda Duyu organlarımız ve sinir sistemimiz bir bütünlük içersinde çalışmaktadır.Kısacası tüm yaşantımızda Sinir sistemimizle ,duyu organlarımız iç içe çalışmakta olduğunu herkes bilmekte , Burda su içersinde yapılan çalışmalardaki yeri ve önemini şöyle anlatabiliriz.Su içersinde yaptığınız her çalışmada suyla ilgili ayrı bir rehavet ve canlılık hissetmeniz ;Sinir sisteminizi rahatladığını gösterir .
Yıkanırken olan rahatlama duygusu veya yüzerken egzersiz sonrası canlılığımızı Sinir sistemimizin dinlenmesi sonucu ortaya cıkan unsurlardır .Yüzme ortamının iyi olması , eğitmeninizin kalitesi ve ortamdaki mutluluğunuz da diğer faktörler olarak Sinir sisteminizin dinlenmesine yardımcı unsurlardır.
Yüzme sonrası görülen rahatlamalarda insanlarda aşağıda sıraladığımız davranışların geliştiği bilinmektedir;
Kişinin kendine güveni artar ,
Korkusu yok olur ,
Yapacağı bir işe adaptasyonu daha kolaydır ve dikkati zor dağılır ,
Zor bir spor olan yüzme branşı , kişileri daha disipline eder , daha programlıdırlar ,
Yüzme sporunu yapan kişiler normal yaşantılarında daha aktiftirler ve başarılıdırlar ,
Toplumda İyi ve güvenilir bireylerdir